31 Temmuz 2020

Ey Kara Toprak

31 Temmuz 2020
Ankara

Ey kara toprak bir gün gelecek beni de bağrına basacaksın
Başımdaki servi ağacındaki kuş!, dalda kanat çırpacaksın
Benim sadık yârim kara topraktır yazacak mezarımın mermerinde
Çocuklarım gelecek ziyaretime ellerinde çiçekle

Aşık Veysel’im dedi, benim sadık yâri kara topraktır
Ey Galip sende dost dost diye nicesine sarıldın
Nice güzellere bağlandın kaldın
Sonunda dedin, benim sadık yarım kara topraktır

Sadık yârim kara toprağım, kuzu verdin süt verdin
Yemek verdin ekmek verdin et verdin
Kazma ile döğmeyince kıt verdin
Galip sonunda sadık yârine vardın

Karnın yardım kazma ile bel ile
Yüzün yırtım tırnak ile el ile
Yine beni karşıladın gül ile
Bir çekirdek verdim dört bostan verdin

Havaya baktım hava aldım
Toprağa baktım dua aldım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sadık yarim kara topraktır.

Bütün kusurlarımı toprak gizledi
Merhem çalıp yaralarım düzledi
Kolunu açıp yolumu gözledi
Benim sadık yârim kara topraktır

Her ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Galip’i bağrına basar
Benim sadık yârim kara topraktır.
[Galip Turpan, Aşık Veysel’imin eserinden uyarlanmıştır]

Dua ve Meditasyon

31 Temmuz 2020
Ankara

Dua ve Meditasyon

“Dua Tanrı ile konuşmaktır, meditasyon O’nu dinlemektir.” Demiş Buddha.

“Dua, Arapça bir kelime olup çağırmak, birisine mesaj vermek, onunla irtibat kurmak manalarına gelir. Özel kullanımı esas alındığında ise, kulun Allah'a yalvarması, halini arzetmesi, içini dökmesi, ihtiyaçlarını dile getirmesi demektir.

Dua günümüzde sadece beş vakit namazın veya belli bir kısım ibadetlerin sonuna sıkıştırılarak küçültülmüştür. Öncelikle dua, imanın en önemli göstergelerinden birisidir. Duâ, Allah ile kul arasında kuvvetli bir bağdır. Başka bir ifade ile, kulun düşüncesinin Rabb'e arz edilmesi şeklidir duâ. Kul erişemeyeceği ve iktidarıyla elde edemeyeceği her şeyini, mutlak iktidar sahibi olan Kadîr-i Mutlak'tan ister; işte bu isteğin adıdır duâ. O, helezonlar hâlinde kuldan Rabb'e yücelen tatlı bir nağmedir...

Duâ imanın en berrak bir göstergesi olduğu gibi aynı zamanda kulluktur, ibadettir. Hatta Peygamber Efendimizin (asm) beyanıyla ibadetin özüdür o. Duâ Rabb'e dönüş ve yönelişin adıdır. Yine duâ, kuldan Rabb'e yükselen kulluk nişanı, Rab'den kula inen rahmet simgesidir.”[1]

Dua ederek Allah’tan isteklerde bulunuruz. Akıl sağlığı, beden sağlığı ve ruh sağlığı isteriz. Sıkıntıya düştüğümüzde, hastalandığımızda, bir kazaya karıştığımızda, bir yakınımızı kaybettiğimizde, işimizi kaybettiğimizde ve daha birçok durumda Allah’a sığınır ve O’na yakarırız.

“Kur’an-Kerim’de Yüce Allah "Kâinatta hiçbir şey yoktur ki hamd ile Allah'ı tesbih etmesin, Onu anmasın, O’na dua etmesin. Fakat siz onların bu tesbihlerini, zikirlerini, dualarını anlamazsınız.

Yine Peygamberimiz (asm) hayvanların kendi dillerince Allah'ı andığını söyler. Evet Allah'tan korkan taşlar, insanları seven dağlar, Allah'ı zikreden canlı veya cansız mahluklar. Müminin kainata bakışı budur. Biz bu mahlukatın dillerini anlasaydık fırtınalı denizin "Ya Celil, Ya Celil" diye zikrettiğini duyacaktık. Dillerini anlasaydık, kedilerin "Ya Rahim, Ya Rahim" diye dua ettiğini işitecektik. Yani sözün kısası sadece insanlar dua etmez. Bütün mevcudat, bütün varlık kendi dilinde dua eder."[2]

Dua bir ibadet olduğuna göre, onun sadece ve sadece Allah'ın rızasını kazanmak gayesiyle yapılması gerekir. Bunun için insan âcizliğini, yalnızlığını ve çaresizliğini bütün ruhuyla hissedip kendisine yardımcı olacak, korkulardan, endişelerden kurtaracak yegâne zatın Allah olduğunu düşünerek ellerini semaya kaldırmalıdır. O Yaratıcı sonsuz bir kudret, bir rahmet ve bir hikmet sahibidir. Bütün kâinat Onun eseridir ve Onun izni olmadan yaprak bile kıpırdayamaz. Bütün kemal sıfatların sahibi olan Cenab-ı Hak, buna karşılık bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Yarattığı canlı-cansız bütün varlıkları sayısız nimetlerle donatmış, onların üstünde insanı en yüksek bir mevki ile şereflendirmiştir. Bunun için Cenab-ı Hak sonsuz hamd ve senâya layıktır. Zaten varlıkların yaratılış maksadı da hamd, tesbih, tekbirle Ona kulluk etmek değil midir? İşte dua bundan dolayı ehemmiyet taşımaktadır.[3]

Dualarımızın bazıları gerçekleşir, bazıları uzun bir zaman sonra gerçekleşir, diğerleri de hiçbir zaman gerçekleşmez. Hiç düşündünüz mü? Allah neden her dua mızı kabul etmez ve istediğimizi gerçekleştirmez. Bazı duaların kabul edilmesinde, diğerlerinin kabul edilmemesinde hikmetler vardır.

 Her dua kabul olur mu?

Her ettiğimiz dua kabul olunmuyor. Oysa âyet-i kerimede “Bana dua edin, size cevap vereyim” buyuruluyor? Bunun sebebi nedir?

Dua meselesinde iki ifade vardır; biri cevap, diğeri de kabul. Yani ettiğimiz her duaya Cenab-ı Hakk'ın cevap vermesi ayrıdır, kabul etmesi ayrıdır. Allah her duaya cevap verir. Fakat her zaman istenen şeyin aynısını vermez. Çünkü hikmeti bunu gerektirmektedir.

Bu durum, doktor çocuk misaline benzer. Şöyle ki: Doktora götürülen çocuk muayenehanede bir ilâç görür, hemen onu ister. O ilâcın hastalığına iyi geleceğini sanır. Doktor muayene eder. Hastalığı teşhis ettikten sonra, ya çocuğun istediği ilâcı verir, ya başka bir ilâç verir, yahut gerek görmez, hiç ilâç yazmaz.

İşte Cenab-ı Hak her yerde hazır ve nâzırdır. İnsanın yaptığı her duayı işitir ve cevap verir. Fakat insanı insandan daha çok düşündüğünden, derdini ve asıl ihtiyacını iyi bildiğinden; neyin hayrına, neyin zararına olacağını ezelî ilim ve hikmetiyle bildiğinden, insanın istediğinin aynısını verebildiği gibi, bazan daha iyisini verir, bazan da zararlı olacağından hiç vermez. Bunun için insanın, “Allah, benim her istediğimi vermiyor” demeye hakkı yoktur.

Meditasyona gelirsek. Meditasyon Buddha’nın dediği gibi Allah’ı dinlemektir. Meditasyon ile zihnin gevezeliği susturulur. Düşünceler bastırılır. Kişi kendine yani Öz’üne iner. Allah bu Öz’de her an mevcuttur. Kendi Öz’üne erişen insan Allah’ın mesajlarını duyar. Şöyle bir benzetme yaparsak, Allah fısıltıyla konuşur. Düşüncelerinizi ne kadar susturursanız O’nu o kadar iyi duyarsınız. Kendi Öz’ünüze dönerseniz, ilahi alandan bilgi alırsınız. Meditasyondan çıktıktan sonra, düşünceleriniz çok daha netleşir, keskinleşir. Daha doğru seçimler yapar daha doğru kararlar verirsiniz.

Meditasyonda zihninize belli belirsiz gelen dualarınız istekleriniz Allah’a daha çabuk ulaşır. Ancak dualarınızın kabul edilip edilmeyeceği Allah’ın takdirindedir. O bizim için en hayırlısını en iyi bilendir. Biz bilmeyiz.
[Galip Turpan]


[1] Sorularla İslamiyet

23 Temmuz 2020

Namaz ve meditasyonun karşılaştırması yazıma ek

23 Temmuz 2020
Ankara

Değerli okuyucularım

22 Temmuz 2020 tarihli yazımda namaz ve meditasyonun karşılaştırmasını yapmıştım. Bu yazımdaki eksikliği tamamlamak istiyorum.

Bendeniz her gün sabah ve akşam namazlarımı kıldıktan sonra, meditasyon yapıyorum ve çok faydasını görüyorum. Namaz ve meditasyon birlikte çok daha fazla bedensel ve zihinsel dinlenme sağlıyor, gerilimleri çözüyor ve gevşeme sağlıyor. Bunun sonucu olarak enerjim artıyor ve daha verimli oluyorum.

Namaz ve meditasyon birbirinin alternatifi değildir. Bilakis birbirini tamamlayıcıdır. Namazdan sonraki zikir ile de aynı sonuç alınabilir.

H2O Sen Ne Aziz Bir Molekülsün

23 Temmuz 2020
Ankara


H2O sen ne aziz bir molekülsün.
Hayatın kaynağı sendin
Vücudumun yüzde yetmişi sen
Dünyamızın yüzde yetmişi sensin
Sen ne aziz bir molekülsün
Evrendeki tüm maddenin de
Yüzde yetmişi herhalde sensin
Henüz bilim bunu keşfetmedi
Ya da ben bilmiyorum
Halden hale girersin
Buhar olur göğe çıkar
Yağmur olur yere yağarsın
Buz olur suda yüzersin
Sen ne aziz bir molekülsün
Susuzluğumu giderirsin
Barajlara dolar tarlaları sularsın
Sel olur önüne kattığını sürüklersin
Sen ne aziz bir molekülsün
Nehir olur denize kavuşursun
Sabırla taşı delersin
Önüne bir engel çıkınca
Etrafını dolanırsın
Boşuna dememiş erenler
"Su gibi aziz ol."




22 Temmuz 2020

Namaz ile meditasyonun karşılaştırması

22 Temmuz 2020
Ankara


Namaz ve meditasyonun karşılaştırması
Otuz sene önce meditasyon yapmaya başladım ve halen yapmaya devam ediyorum. Her gün sabah ve akşam yemeklerden önce on dakika ile başladım otuz sene önce, şimdi yirmi dakika meditasyon yapıyorum. Meditasyon bitiminde hemen ayağa kalkıp işe koyulamazsınız. Kendinize gelmek için Kendine gelmek sözünü, Türkçe’ de ayılmak ve bilincinin yerine gelmesi olarak kullanıyoruz. Aslında meditasyon sırasında kendimize, özümüze ulaşırız ve uyanırız. Meditasyon bitip şöyle on dakika kadar oturunca tekrar izafi, sanal dünya’ ya geri döneriz.

Tekrar namaz ve meditasyon karşılaştırmasına geri dönersek, şunları söyleyeceğim. 1990 yılında meditasyona başlayıp şöyle 2 sene yaptıktan sonra, namaz kılmaya başladım. Cuma namazlarına gidiyor ve vakit namazlarından kılabildiklerimi kılıyordum. Özellikle sabah ve akşam namazlarını. Bir süre böyle devam ettikten sonra namazı bıraktım. Geçen senelerde meditasyona devam ettim.

Bir ay önce 27 Haziran’da Denizli’ de namaza tekrar başladım. Bir aydır düzenli kılıyorum. Gördüm ki namaz meditasyondan çok daha fazla huzur, gevşeme, dinlenme, mutluluk vb. veriyor. Namaz öncesi alınan abdest ise başlı başına tazelenme ve bedensel ve ruhsal kirlerden arınmayı sağlıyor. İnsan kendini zihinsel ve bedensel olarak hafiflemiş hissediyor. Namaz sırasında bedeniniz ve zihniniz gevşer ve bol bol esnersiniz. Siz de benim gibi çokça esniyorsanız, namazın faydasını yaşıyorsunuz demektir. 

Namazın vakitleri de çok isabetli belirlenmiş. Seher vaktinde kılınan sabah namazı ile gecenin ve rüyaların gerginliğini ve ağırlığını atarak zinde biçimde başlıyorsunuz. Öğleyin işinizin yoğun temposuna ara verip namazınızı kılarak dinlenme ve tazelenme fırsatı buluyorsunuz. İkindi namazı da öyle. Gün sonunda yorgunluğunuzu, bedensel ve zihinsel gerginliklerinizi atma fırsatı buluyorsunuz. Akşam namazı, özellikle yemekten 1.5-2 saat sonra kılınırsa yemeğin lezzetini hazmına ve vücuda faydalı olmasını sağlıyor. Yatsı namazı ise bedeni ve zihni uykuya hazırlıyor. Bendeniz yatsı namazını kılamıyorum, çünkü 21:30 da yatıyorum.
Namazlarınızın hayırlara vesile olması dileklerimle selam ve sevgiler sunuyorum.

Zaman makinesi olsaydı ve gençliğime dönseydim, mesela 17 yaşıma.

22 Temmuz 2020
Ankara


“Zaman makinesi olsaydı ve gençliğime dönseydim, mesela 17 yaşıma. Kendime şunları söylerdim. En önemli şey aşk” [1] diyor sevgili Nil Karaibrahimoğlu. Sen ne güzel insansın Nil, seni ve şarkılarını çok seviyorum. Nil’in şarkılarını dinleyin. Hepsi birbirinden güzel. Hayat dersleri ile dolu.

Ey aşk sen ne yüce bir duygusun. Şimdi yaşadığım aşkı 17 yaşımda yaşamaya başlamış olsaydım keşke. Keşke dememem lazımdı. Ağzımdan çıktı bile. Dün yapamadıklarım için hayıflanmıyorum artık. Bugünü anı yaşıyor ve anın hazzını alıyorum.

Sevdiğim şeyleri yapıyorum artık. Yapabildiğim işleri yapıyorum artık. Yapamadığım işleri mutlaka yapacağım diye kendimi zorlamıyorum. Yapabilenlere bırakıyorum. Yüce Allah son zamanlarda sevdiğim insanları karşıma çıkarıyor. İşlerimi onlarla yapmaya başladım. Zamanımı çok daha dolu geçiriyorum. Böylece sürekli aşkı yaşıyorum artık. Aşkın sırrını buldum ve şimdi bu sırrı paylaşıyorum.

Sevdiklerimin ellerini sıkı sıkı tutuyorum. Onlara kulak veriyorum. Onların dertleri ile dertleniyorum ve onlara aşk aşılıyorum. Nasıl ki bilgi paylaşıldıkça çoğalır. Aşk da öyle. Biliyor ki eğer ben aşkı doyasıya yaşarsam, bu ilahi aşk kalbimden taşacak ve çevreme de yayılacaktır.

Hayat alışkanlıklarla ilerler. Bir şeyi iyi yapmak istediğimde onu hemen alışkanlık haline getiriyorum. Neyi alışkanlık yaparsam hayatımın o alışkanlık olacağını onu yaşayacağımı biliyorum. Beynin çalışma mekanizması da böyle. Beyin tekrar ile programlanıyor. Bilgisayar gibi değil yani. Zihninize belli bilgileri ve düşünceleri yerleştirmek istiyorsanız, o düşünceyi tekrar etmelisiniz. Ben ne düşünürsem onu yaşayacağımı biliyorum. Sürekli aşkı, sevgiyi, iyiliği, şefkati vb. düşünürsem onu yaşayacağımı biliyorum. Sürekli korku, endişe, öfke vb. duyguları beslersem onu yaşayacağımı biliyorum. Nasıl mı biliyorum? Yaşadım da onun için.

Aşkın sırrına nasıl eriştim? Kendimi, özümü bilerek. “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendin bilmezsen, ya nice okumaktır” diyor ya Yunus Emre, işte bende onu dinleyip kendimi, özümü bilme yolculuğuna çıktım. Bu yolculuk 31 sene önce başladı. Her sabah ve akşam özüme dönerek, zikir / meditasyon yaparak bugüne geldim. Ey yüce yaratıcı sonunda senin varlığının ve birliğinin sırrına eriştim. Şükürler olsun sana. Hani kitabında diyorsun ya, “nefsini bilen Allah’ı bilir”. Kendimi, özümü bilince seni daha iyi biliyorum ve anlıyorum. Kendimi bildim, seni bildim. Kendime aşık oldum, sana aşık oldum.





[1] Nil Karaibrahimgil, Kelebeğin Hayat Sırları

17 Temmuz 2020

Sevdin mi Tam Seveceksin

17 Temmuz 2020
Ankara


Sevdin mi tam seveceksin
Ona baktığında kendini göreceksin
O sana baktığında kendini görecek
Elleriniz kavuşacak sımsıcak
Gözleriniz bakacak aşkla
Kalpleriniz atacak ilahi aşkla
Tik tak tik tak saat gibi
Sevdin mi tam seveceksin
Yarım yamalak değil
Çünkü yarım olan yolda kalır
Ona bakınca O’nu göreceksin
O zaten görüyor seni her an
Onun sesini duy kalbinde
Çünkü O konuşuyor seninle
Sen yoksun o yok sadece O var
Sen ve o birliktesiniz.

16 Temmuz 2020

Hiç düşündünüz mü-01?

16 Temmuz 2020
Ankara



Hiç düşündünüz mü, acaba neden Kur’an-I Kerim’de birçok ayette “Biz” diye çoğul şahıs kullanılır? Aşağıdaki ayetlerde olduğu gibi çoğul şahıslar Allah’ın sözlerini Hz. Muhammet vasıtasıyla tebliğ ederler.

“Bunlar işte Rablerinden bir hidayet üzerindedir ve bunlar işte o murada eren kurtulmuşlardır. Küfre sapanlara gelince, onları uyarsan da uyarmasan da onlarca aynıdır. İman etmezler. Allah kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözlerine de perde inmiştir. Bunların hakkı pek büyük azaptır.”
[Bakara 2/5,6,7]

“Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratmış olan Rabbinize kulluk ve ibadet ediniz ki, gerçek korunanlardan olasınız”
[Bakara 2/21]

“Eğer kulumuza parça parça indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, haydi onun gibisinden bir sure meydana getirin ve Allah’tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın, eğer iddianızda doğru iseniz” [Bakara 2/23)

Yukarıdaki ayetlerde görüleceği üzere, Allah konuşmuyor, O’nun dışındaki varlıklar konuşuyor ve Kitabı okuyan kişiye hitap ediyorlar. Bu durum çok uzun yıllar benim aklımı meşgul etmiş ve cevabını bulamamıştım.

Bu sorunun cevabını Evrensel Üstat Muzaffer Kına “O’nun Sırları” kitabında şöyle veriyor. Melekler aleminde bulunan yüksek seviyeli melekler, Melek-üt A’la, Allah’ın  izni ve O’nun kanunlarına uygun olarak alemleri yaratmışlardır. İşte bu Melek-üt A’la Allah adına ve Hz. Muhammet vasıtasıyla Kur’an-ı Kerimi indirmişlerdir.

12 Temmuz 2020

Akıllı Telefonlar ve Sosyal Medya

12 Temmuz 2020, 18:18
Ankara



Akıllı telefonlar ve sosyal medya sayesinde herkes yazar oldu. Bende bu kervana katıldım. Öğrendiklerimi ve düşüncelerimi okuyucularım ve izleyicilerim ile paylaşıyorum.
Akıllı telefonlar ve sosyal medya hayatımıza girdiğinden beri, bilgiye olan açlığımızı bu araçlarla doyuruyoruz. Bendeniz, akıllı telefona bağımlılığı çok kötü olarak değerlendirmiyorum. İnsanlık daha önce hiç olmadığı kadar, bilgiye çok hızla erişebiliyor. İnternet'in bilgi okyanusundaki her türlü bilgi saniyeler içinde avuç içindeki ekrana geliyor.
Ancak bunun olumsuz tarafı da var tabi ki. İnternet'te iyi bilgi olduğu kadar kötü bilgide var. Burada kişiye elindeki aracı doğru ve hayırlı işler için kullanmak düşüyor. Araştıran kişi mevlasını da bulur belasını da. Araştıran kişi edindiği bilgilerle yücelere çıkabileceği gibi aşağıların aşağısına da inebilir.
Kişi önce hangi yolda yürüyeceğini belirlemelidir. Doğru yolda mı, yanlış yolda mı? Doğru yolun, yanlış yolun ne olduğu Kur’an-ı Kerim’de Hz. Muhammet (sav) vasıtasıyla yüce Allah tarafından insanlara tebliğ edilmiştir. Doğru ve eğrinin ne olduğunu bilirseniz, o zaman internet'te istediğiniz bilgiye erişebilirsiniz.
Allah’ın zatı, sıfatları, öğütleri ve yasakları, yarattığı alemler ve her çeşit cansız ve canlı varlık, melekler, cinler, kitapları ve peygamberleri, ruh, hayat, doğum ve ölüm, yeniden doğum vb her türlü bilgi internet'te var. Siz yeter ki araştırmayı bilin.
Hakikate giden yola girenler, sonunda O’na erişirler. Hepinize iyi yolculuklar dilerim.

BU YUNUS EMRE DENEN ŞAHIS ARTIK ÇOK OLUYOR

BU YUNUS EMRE DENEN ŞAHIS ARTIK ÇOK OLUYOR (Ömer Sami Ayçiçek. Araştırmacı-Yazar) Bu, Yunus Emre denen şahıs artık çok oluyor! Ben bu veli z...