05 Aralık 2022

BU YUNUS EMRE DENEN ŞAHIS ARTIK ÇOK OLUYOR

BU YUNUS EMRE DENEN ŞAHIS ARTIK ÇOK OLUYOR
(Ömer Sami Ayçiçek. Araştırmacı-Yazar)

Bu, Yunus Emre denen şahıs artık çok oluyor! Ben bu veli zattan şikâyetçiyim! Alemlerde, yaratılışta nereye insek nereye çıksak, hangi hakikat bilgisine ersek, bakıyorum “Miskin Yunus” orada! Bir de kendisine, “miskin” demiş, ne miskini kardeşim, bu zat resmen uçuyor ve her taşın altından çıkıyor! Kendisinin bu halinden bir ben şikayetçi değilim. 

Aynı dertten Yüce Mevlâna Hazretleri de mustarip olmuş. Hazreti Mevlâna, Yunus’u kastederek şöyle demiş: “Hangi makama çıktıysam, o Türkmen Kocası’nın ayak izlerini önümde gördüm.” Bu söz literatürde tartışmalı olsa da bana göre kesin doğru, çünkü yaşayan bilir. Durup dururken bu söz niye ortaya çıksın? Anlıyorum ki, Hazreti Mevlâna bu üçüncü şahıstan çok çekmiş. Düşünün, yaratılışın derinliklerinde manen ilerliyorsunuz, bir aleme geliyorsunuz. Tam, “buranın keşfini ben yaptım” diyecekken bu üçüncü şahsın ayak izlerini görüyorsunuz. (Bu böyledir; Seyrü Sülükte bir aleme vardıysanız, o alemin nurunu bünyenize nakşedersiniz ama aynı şekilde alem de sizin nurunuzu, -burada ayak izi- bünyesine alır. İşte Hazreti Mevlâna hep bu nuru görmüş.) 

Bizim de başımıza aynı işler geldi! Nereden geçtiysek, orada bu üçüncü şahıs! Şimdi size bunlardan birkaç örnek sunacağım. (Bu zata üçüncü şahıs dememin bir nedeni de şu: Üç ismi duyduğumda tüylerim diken diken olur. –Yine oldu.- Birincisi; Hazreti Peygamberim, (sav) ikincisi; Abdülkadir Geylani Hazretleri, üçüncü şahıs; Yunus Emre…) 

Başlayalım: -Efendim cehennemi ziyaret ettik. Hatta bunu, “Cehennemi Ziyaret” adı altında kitaplaştırdık. Sonra bir baktık ki, bu şahıs da orayı ziyaret etmiş. Biz de kendisinin bu ziyaretini kitaba ekledik. Kitabımızın 11. bölümünden bir parça alıntı yapalım: Yunus Emre’nin cehennemi ziyaret ettiğini bir şiirindeki dörtlüklerden anlıyoruz. Gerçi o şiirinde kendisi mezarları ziyaretten başlıyor, sonra cennetlere çıkıyor, cennet halkı ile görüşüyor ve ardından cehenneme uğrayıp, oradakilerin durumunu görüyor. Ve onlarla konuşuyor. Yunus Emre’nin birçok şiirinden kendisinin varlık alemlerini dolaştığını, alt boyutlara indiğini, hatta zaman kavramını aşarak daha insan dünyaya inmeden önceki ruhsal dönemleri de gezdiğini anlıyoruz. 
 
Yunus Emre’nin konumuz ile ilgili dörtlükleri şöyle: 
 
Münkir-münafıkın hali.              

Vardım gördüm orda katı Cehennemde yatar kalı.              
Hiç uçmaya girmez imiş 
Dili dilince söyledi 
Hallerini arzeyledi
Varın mümin olun dedi
Mümin olan ölmez imiş.

Yunus Emre’nin yer altı boyutlarına indiğini de bir Ekol çalışması sırasında oralara indiğimizde anladık. Biz onu, kendinden bir parça oluşturarak bu boyutlarda sevgi ile oluşturulmuş bir mekânda yaşarken görmüştük.

Efendim, daha dünyaya insan inmemiş. Herkes ruh. Elestte toplanılmış. Bize bu toplantıyı gösterdiler. Zaman ve mekânı aşarak olayı izledik. Oradan bir parça arz edelim.

2.1.2005 celsesinden: 
Ömer: Diğer taraftan ruh grubu var. Peygamberler var. Bunların başında Muhammed Aleyhisselam var. O kadar ruhun içinden kendisi seçiliyor.
 
Medyum: O seçimi gösterdiler önce. O neydi, ben onu anlamadım? Aşağılarda bir topluluk var ama insan şeklinde değiller, hepsi aynı bu küre gibiler.
 
Ömer: Nur topu gibi ruh halindeler.
 
Medyum: Ama böyle kalabalık dizilmişler. Uzun bir dikdörtgen var. Başta kırmızı renk var, sonda da hiçbir renk yok. O şekilde oynuyor bu renkler ve hareket ediyor o uzun şey. Ruhların üzerinde hareket etti. Oradan bir küre ona yapıştı, sonra yukarılara gitti. Ondan sonra o küre o perdenin oraya geldi. O şekilde oldu, ben onu anlamadım. Şimdi o nurların arasındayız. Onlar konuşmuyorlar. Ben hepsine bakıyorum.
 
Ömer: Bu arada bir sayı algılıyor musun?

Medyum: 170.000. O kürelerin, o ruhların hepsinin nurları, renkleri farklı.
 
Ömer: Her birinde bir kişilik, fıtrat var. Bunlar kim?

Medyum
: Galiba peygamberler.

Ömer
: Seçim onların arasından yapılıyor. Başka ruh grupları var; veliler vs. ama onlar daha aşağıdalar.

Medyum
: Evet. Muhammed Aleyhisselam’ın, onun ruhunu, küresel halini görüyorum. O’nun küresinin nurunun renkleri oradaki 170.000 rengi üzerinde taşıyor. (Hz. Peygamberin Hayatının bilinmeyen Manevi Yönleri ve Muhammed Suresi Görevi.) Şimdi biz bu ilahi bilgiye erdik, sonra Yunus Emre’nin şiirlerinde bu bilgi karşımıza çıktı. Bu zat da bizden önce oraya ulaşıp, olayı izlemiş. Kendisini de bu 170 bin zat içinde görmüş. (Bunların 124 bini peygamber olacak, kalanı ve yakın alt tabakalardakiler de veliler olacak.) Bu küresel nu halinde gördüklerine de şiirinde, “feriştah” adını vermiş. Biz bu konuyu, “Sakarya’nın Kıyamı ve Yokuşlarda Susamak” isimli kitabımızın 13. bölümünde işlemiştik, oradan bir alıntı yapalım: Ruhsal çalışmalarımızda hakikat bilgisi olarak öğrendiğimiz; Rabbe en yakın 170 binlik ruh grubu kavramının Yunus Emre’nin şiirlerinde bir sır bilgisi olarak işlendiğini görmek bizi hem şaşırttı hem sevindirdi.

Aşık Yunus'un Şiiri
Yure bünyad vurulmadan, yer gök halayık olmadan,
Levn-ü kalem çalınmadan, mülkü yaradandayıdım.
Yüz yetmiş bin ferişteler, saf bağlayıp durucağız,
Cebrail'i gördüm onda, o ulu divandayıdım.
Yunus bu cümle varlığın dost katında zerre değil
Güft ile kelâmdayım, hem bunda hem anda idim. 

Yunus Emre ilk şiirin dördüncü beytinde “yüz yetmiş bin feriştah” sözünü ediyor. Burada ruh demiyor ama parlak olan, parlaklık, nur saçan anlamına gelen kelimeyi kullanıyor. Farsçada ise bu kelime melek anlamında da kullanılıyor ki, melekler de zaten yine nur saçan varlıklar olarak biliniyor.

Sanırım konu anlaşılmıştır. Bizim 2000’li yıllarda eriştiğimiz bu hakikat bilgisine Yunus Emre yaklaşık 700 yıl öncesinden erişmiş.

“Rabbe en yakın 170 bin zatlık bir ruh grubu var, işte ben onların içindenim” diyor. “Daha on sekiz bin âlem yaratılmadan önce o seçilme anında ruhların kademe kademe Rabbin huzurunda toplandığını” söylüyor. Orayı, “ulu divan” olarak yorumluyor.

Gelelim bir başka şikâyet konumuza! Bir celsemizde İlahi Alem önemli bir hakikat bilgisini bize vermişti: Özeti şöyleydi: İnsan 7 nefsini ıslah edip 7 benliğini işletmeye açıncaya kadar dünyaya gelip gidiyor. Bunu başardığında dünyadan mezun oluyor. İşte bu 7 benliğin dördünü alana kadar dünyaya doğma mecburiyeti var. İlk dört nefsini ıslah edip, karşıt dört benliğini alınca, bundan sonraki kalan üç nefis ve benlik için dünyaya inme mecburiyeti ortadan kalkıyor. Bir ruh isterse dünyaya iniyor, isterse ahret aleminde yaşayarak bu sınavını tamamlıyor. İşte bu hakikat bilgisini Yunus Emre’nin divanında şiir diliyle gördük, şöyle diyor:

"Evet Yunus yedi dedi
Ama üçünü gizledi, Onu dahi deyiverem
Gelip halvet soranlara"


Yani Yunus bu yedi benliğin elde edilmesini dile getiriyor ama “üçünü gizliyorum, o üçünü gizli yer olan ahrette tamamlayabilirsin. İstersen bu gizemin tüm ayrıntılarını anlatabilirim” diyor.

Şimdi de artık beni şikâyete sevk eden ve bardağı taşıran son hünerine gelelim! Biz yıllarca canımızı dişimize takalım, sonunda Geminin yerini nokta hedefiyle bulalım. Ve bir bakalım ki bu şahıs bir şiirinde bu yeri nokta hedefiyle söylemiş. Hem de “şimdi burada bir sır veriyorum, dikkat edin” mealinde konuşmuş! Biz Geminin konduğu noktaya bir çapraz işaret koymuştuk, bu çaprazın çentikleri, yüksekliği ve zirveye göre açıyı gösteriyordu. İşte bizim bulduğumuz bu iki sayıyı, bu şahıs şiirinde aynen belirtiyor. Bunları burada belirtmeyeceğim, hatta o şiiri ve şerhini de söylemeyeceğim.

“Nuh’un Gemisi’ni Bilenler” isimli kitabımızın 6. bölümünde bunlar ayrıntılı olarak yer alıyor. Sadece o bölümün sonunu alarak makalemizi bitireceğim.

Ve 14. son beyit: “Yunus bu sözü mümkün olmayacak diye söylemedi, Mana yüzün gösterir bu şairler kocası” diyor.

Evet, Yunus bu muazzam şiirinde görünenin ötesindeki asıl manayı göstermiştir ve “bunlara olmayacak şey deme, bu olacaktır. Gemi dediğim yerdedir ve arkası gelecektir” diyor. Daha ne desin? Âcizane anladığım o ki, Yunus burada alın ve gönül gözünün açılması ile (ki, şiirlerinden bunun çok sık olduğunu anlıyoruz) Gemiye ait sırları, yerini, dağdan indirilmesini, kimlerin Gemiyi hak edeceğini vs. görmüştür. İşte bunları da şiir dili içinde böyle yazıp söylemiştir.

O da ayetlerdeki yönteme uyarak Geminin yerini, vaktinden önce bulunup yok edilmesin diye sırlı biçimde şiirlerinde söylemiştir.

Hz. Peygamberim gibi, Geylani gibi, adını andıkça tüylerimi diken diken eden Koca Yunus, Miskin Yunus, Bizim Yunus, senin de ruhun şad olsun.

Hiç yorum yok:

BU YUNUS EMRE DENEN ŞAHIS ARTIK ÇOK OLUYOR

BU YUNUS EMRE DENEN ŞAHIS ARTIK ÇOK OLUYOR (Ömer Sami Ayçiçek. Araştırmacı-Yazar) Bu, Yunus Emre denen şahıs artık çok oluyor! Ben bu veli z...