Ankara
Merhaba değerli okuyucularım. Bugün size iki hafta kadar
önce konuşmalarını izlemeye başladığım bana göre çok değerli, çok gelişmiş bir
zihne ve bilgiye sahip Hintli mistik ve düşünür Sadhguru’nun Tanrı Parçacığı (Higgs
Bozon) hakkındaki konuşmasının tercümesini aşağıda sunacağım. Bu konuşma atom
altı parçacıklar ve quantum fizikçilerin eleştirel yorumundan çok modern
bilimin madde ve enerjiye yaklaşımının eleştirisidir. İki haftadır izlediğim konuşmaları
içinde beni en çok etkileyen ve benim düşüncelerimle örtüşen bu son konuşmasını
sizlerle hemen paylaşmak için içimde büyük bir heyecan duydum. Öğrendiğim
değerli bilgileri kendime saklamak yerine paylaşmayı hayat felsefesi edinmiş
biriyim. Sadhguru’nun aşağıdaki konuşmasının mümkün olduğunca çok sayıda insana
ulaşmasını çok önemsiyorum. Çünkü Dünya gezegeninde yaşayan milyarlarca insanın
sevgi ve barış içinde yaşaması için çok önemli. Bu konuşmanın özellikle çok
sayıda bilim insanlarına ulaşması, onların bilimin ne için çalışması
gerektiğini bir kere daha düşünmelerine yol açması bakımından önemli. Sadhguru’nun
konuşmasını kelimesi kelimesine tercüme etmeye çalıştım. Ancak bazı kelime ve
kavramları layıkıyla Türkçe’ye tercüme edememiş olabilirim. Aşağıda kaynak
olarak videonun linkini verdim. Videoyu izlemenizi ve benim tercümemde yanlış
olan yerleri düzeltmem için yorumunuzu yazmanızı rica ediyorum. Lütfen bu yazıyı
siz de paylaşın ve insanlığın mutluluğu ve refahı için toplumsal bilincin iyi
yönde yükselmesine katkıda bulunun.
Tercüme
[Fiziksel boyutun ötesine geçtiğinizde, mantığınız
tamamen şimdiki çerçevesinin dışına çıkar. Çünkü diyalektik kültür içinde yaşadığımız
için, aynı bilim farklı biçimlerde ifade edilmiştir. Hikayenin tamamını
söylemeyeceğim. Bu çok uzun bir hikaye. Bu hikayeyi Dünya’nın en üst düzeydeki bilim
insanlarından birine söyledim, ona açıkladım, bu böyle dedim, bu varlığın
doğasıdır dedim. Bu Yogi Kanunundandır. Fakat bize şu söylenmiştir. “Bir şey
ancak senin tarafından tecrübe edilinceye kadar ona inanma” Bu benim tecrübe
ettiğim gerçekliktir. Bu şekilde giderseniz, bu vuku bulacaktır. Bu çok üst
düzey bilim insanı ile konuştuğumda, bu böyle dedim. Bir grup bilim insanı
vardı. Bunun benim içimde böyle olduğunu açıkladığımda, onlara ne düşündüklerini
sordum. Dediler ki, “Sadhguru eğer söylediklerine bir matematiksel dayanak
verebilirsen bu Nobel Ödülü alabilecek bir konu”.
“Bir matematiksel arka plan verebilir misin?” Dedim ki “Ben
hiçbir zaman matematikle uğraşmam, söylediklerim benim için doğru ve benim
bilgim beni şimdiki durumuma dönüştürdü ve o benim için doğrudur” Benim
içimdeki her şey değişti, çünkü içimdeki bu boyuta temas ettim. Bunun için
denklemlerle uğraşmak istemiyorum. Bu benim işim değil. Her neyse Nobel Ödülü
falan almak da amacında değilim. Bunun için çok da utanmam.
Hikayeyi çok özet anlatacağım. Dolayısıyla içinde
boşluklar olabilir. Eğer hikayenin tamamını anlatırsam içinde hiçbir boşluk olmaz.
Bu mükemmel bir teori. Biz onu içimizde ispat ettik. O doğrudur. Fakat siz aynı
şeyi ispat etmek için toprak altında 10 Milyar dolarlık bir sistem inşa etmek
istiyorsunuz (ç.n CERN). Bu size kalmış bir şey. İstediğinizi yapın. Eğer bunun
derinliklerine inmek istiyorsanız, kendi içinizde deneysel olarak ispat edebilirsiniz
çünkü bu bütün evrenin yaratılışıyla tamamen aynı olarak yaratılır. Eğer
bedeninize derinlemesine bakar ve nasıl yaratıldığını anlarsanız, evrenin nasıl
yaratıldığı sonucunu çıkarırsınız. Şimdi bile bilim sadece sonuçların
çıkarımlarında bulunmaktadır. Bugün modern bilim, evrenin sürekli genişlediğini
ve sınırsız olduğunu kabul etmektedir. Sürekli genişleme bir yoga terimidir.
Bilim insanları ona sınırsız evren demektedir. Eğer evren sınırsız ise, bir
uçtan değer uca seyahat etmek ve onun doğasını keşfetmek imkansızdır. Evrenin doğasını
keşfetmenin tek yolu insanın kendi içine dönmesi ve özünü keşfetmesiyle mümkün
olabilir. Sabah bir muz yediğinizi düşünün, bu muz birkaç saat içinde
hazmedilip sizin bedeninizin parçası oldu ve sizin bedeninize dönüştü. Yaratılışın
kaynağı dışında bunu hiçbir şey başaramaz. Dolayısıyla eğer yaratılışın kaynağı
burada içimizde ise, ve eğer yaratılış hakkında bir şeyler öğrenmek
istiyorsanız, kendinize dönüp ona sormanız gerekmez mi? Danışmak için kendiniz
en iyi varlık değil misiniz? Yaratılış hakkında en doğru bilgiyi öğrenmek
istiyorsanız, danışmak için en iyi şey kendiniz değil misiniz? Bunun için evrene
gitmek zorunda kalsaydınız, bu işten vazgeçerdiniz. Eğer o değerli bilgi burada
içinizdeyse, neden ona danışmıyorsunuz? Kendinize danışmamanızın sebebi çok
basit olarak kendi düşüncelerinizle büyülenmiş durumdasınız da ondan. Sanıyorsunuz
ki, tüm evreni düşünceyle kavrayabilirsiniz. Bu aptalca bir yaklaşımdır.
Bilimin hayatını sürdürmesinin ve kabul görmesinin tek sebebi vardır. O da
teknolojidir. Bilim sürekli yeni teknolojiler üretmektedir. Eğer böyle
olmasaydı, bilim insanları sürekli eski teorilerini konuşmaya devam ederlerdi.
Durum böyle olunca da toplum harcadıkları büyük paralardan dolayı bilim insanlarını
alaşağı ederlerdi. Bu geçmişte oldu, bilim insanlarının sadece kuru teorilerle zaman
öldürdüklerinde toplum onları alaşağı etmiştir. Bilim fayda sağladığı sürece
değerlidir. Bilim yaratılışın veya insanın özündeki gerçekliği şimdiki
yaklaşımıyla çözemez bunu hiçbir yaman yapamaz çünkü bilim şu anda insan zekası
(ç.n İngilizce intellect kelimesinin karşılığı olarak zeka kelimesi kullanılmıştır)
ile yol almaktadır. Zeka bir araç olarak sadece araştırma ve inceleme metodunu
kullanır. Zeka ile çalışmanın tek yolu bütünü parçalamaktan ibarettir. (ç.n modern
bilim maddeyi kavramak için onu atomlarına, ve şimdilerde de atom altı parçacıklarına
bölerek ilerlemektedir) Bir bilim insanına bir çiçek verip bu çiçek hakkında
bir şeyler bulmasını isterseniz, bilim insanının yapacağı ilk şey çiçeği parçalarına
ayırmaktır. Eğer bilim insanına seni gösterip senin hakkında bilimsel çalışma
yapmasını isteseydim, o zaman seni parçalarına ayırmaya ve dokularını kesmeye
başlardı. Bu çiçeği parçalarsanız bir çok parçaları hakkında bilgi sahibi
olabilirsiniz. Çiçeğin yapısını bilirsiniz, kimyasını bilirsiniz fakat onun ilahi
güzelliğini ve tamlığını idrak edemezsiniz çünkü çiçek bitkinin kendini ifade
etmesi sonucu elde ettiği doyumdur. Çiçek bitki için en yüce amaçtır. O hayatın
çiçek açmasıdır. Eğer bu çiçeği parçalara ayırırsanız bu gerçeği idrak
edemezsiniz ve yaratıcının bu çiçek üzerindeki elini anlayamazsınız. Eğer bu
çiçeği kendinizden daha değerli bilirseniz ve bütün dikkatinizi onun üzerine
odaklarsanız, onun içinde tüm evreni görürsünüz. Eğer çiçeği parçalarsanız, taç
yapraklarını elde edersiniz, yeşil yapraklarını elde edersiniz, sapını
dilimlere ayırırsınız ve sonra bu parçalardan nasıl faydalanabilirim diye
düşünürsünüz.
Şu anda bilim evrendeki her şeyi kendi faydamız için
nasıl kullanabiliriz diye çalışmaktadır. Modern bilimin yaklaşımı böyledir.
Ormanda yürürken bir kaplan sizi görünce ne düşünür? “Ne kadar semiz bir akşam
yemeği buldum” der. Kaplanın böyle düşünmesi normaldir, çünkü bu onun doğasıdır.
Siz ormandaki ağaçları görünce ne düşünürsünüz? Bazılarınız “şu ağaçlardan ne
güzel kereste olur” diye düşünür. (ç.n. çok azınız ağaçların güzelliği üzerine
derin düşüncelere dalar) Bu yaklaşım insan için normal değildir. Şu anda
bilimin geldiği nokta budur. Her şeyden nasıl faydalanabilirim diye
düşünmektedir.
Bilim, gözle görülmeyen (ç.n elektron mikroskop ile dahi
görülemeyen) atomdan dahi nasıl faydalanabiliriz diye düşünmüştür. (ç.n bilim insanları
ve mühendisler sonunda atom bombasını yapmış ve ABD yönetimi Japonya’ya 2.
Dünya savaşında atom bombası atarak yüzbinlerde insanı öldürmüştür.) Bilim
insanları Higgs Bozonunu keşfetmiş, ancak ilk düşündükleri şey nasıl bozon
bombası üretebiliriz olmuştur. Amaçları da bozon bombası ile insanları ve
yapıları bir çırpıda yok etmekmiş. İnsanları tüfekle öldürüp sonra cesetlerle
uğraşmak istemiyorlarmış. İnsanların ve yapıların bedenlerindeki atomların
içindeki protonları birbiriyle çarpıştırıp hiçbir artık bırakmadan yok etmekmiş
amaçları. Size ateş edip öldürmek veya yakarak öldürmek yerine hepten yok
etmekmiş amaçları. Fakat onlar size, bozonun keşfinin birçok faydalı teknolojik
sonuçları olacağı ve tıpta kullanılacağını söyleyecekler. “Bozonun keşfi ile
bunları yapabileceğiz şunları yapabileceğiz” diyecekler. Evet evet bunları
biliyorum. Bilim ve teknoloji ürünleri ile hayattan nasıl faydalanabilirim diye
düşünerek ilerleyemezsiniz. Bu anlayışla her şeyiniz olur fakat hiçbir şeyiniz
olmaz. İnsanlar her şeye sahipler fakat hayatı hissedemiyorlar.
İnsan ölümle yüz yüze geldiğinde bir an için düşünür, hayatta
istediği her türlü maddi şeye sahip olduğunu fakat hayatın kendisini kaçırmış
olduğunu anlar. “Hayattan ne alabilirim, hayattan ne alabilirim ?” diye düşünen
insan sadece hayatını sürdürür, hayatı dolu dolu yaşayamaz. Ne zamanki “hayata
ne verebilirim? “diye düşünürseniz o zaman hayatı yaşayabilirsiniz. Vermek sadece
para veya maddi şeyler vermek değildir. Bir ağaca baktığınızda kendinizi
tamamen ona nasıl verebildiğinizdir. Bu hayatı yoğun bir şekilde bilmektir.
Eğer buraya oturur ve bu ağaçtan ne kadar para kazanabilirim diye hesap
ederseniz, o zaman hayatı kaçırırsınız. Tamamen.
Bana sorarsanız, sizin hayatınızı engelleyen böyle bir
bilim sınırlandırılmalıdır. Bu sözlerim üzerine insanlar çıkıp Twitter’da tweet
atacak ve diyecekler ki “Sadhguru bilimsel çalışmalara karşı”. Benim dediğim
şu. Bilimsel çalışmalardaki temel dürtü olan bu “bu çalışmalar sonunda ne kadar
kazanabiliriz” anlayışı biraz kontrol altına alınmalıdır, yoksa insanlar her
şeye sahip olacak fakat hiçbir şeye sahip olamayacak. Eğer deneyimleriniz böyle
olursa o zaman her şeyi yakıp yıkarsınız. Bilimin şimdiki yaklaşımı sürmeye
devam ederse, bir zaman sonra gezegenimiz yaşanmaz duruma gelecektir. Başka
gezegenlere taşınıp orada yaşamaya devam etsek bile bu yanlış anlayışı sürdürmeye
devam edersek oraları da yaşanmaz hale getiririz.
Hayatı kolaylaştırmak ve yaşamı sürdürebilmek için fiziksel
bilimler gereklidir, ancak eğer bilim insanları çalışmalarına finansör olan
efendilerinin istekleri doğrultusunda bilim yapmaya devam ederlerse yanlış
yolda olacaklardır. Eğer iş insanları sponsorluk yapıyorsa daha çok kar nasıl
elde edebilirim diyeceklerdir. Eğer hükümetler sponsorluk yapıyorlarsa, daha
güçlü ve yıkıcı silahlar nasıl üretilebilir diyeceklerdir. Şunu iyi anlamanız
lazım. Son teknoloji ürünler hep silah sanayinde olmaktadır. Daha sonra
insanlığın faydasına diğer alanlarda kullanılmaktadır.
Bu lanet olası Higgs Bozonu sonunda iyi bir şey yaptı.
Tüm Dünya parçacık fiziğini konuşmaya başladı. Bunu beğeniyorum. Bu güzel. (ç.n
10 Aralık 2013 tarihinde Peter Higgs ve François Englert bu keşifleri sebebiyle
Nobel Ödülü kazanmışlardır.) Fakat biliyor musunuz, bu keşfin matematiksel
temellerini bir Hintli olan Boson atmıştır. Boson, Albert Einstein ile birlikte
çalışmış ve Tanrı Parçacığının keşfinde çok önemli katkıları olmuştur. Albert Einstein demiştir ki, “ Hintli
matematikçilerin keşifleri olmasaydı, batılı bilim insanları bir adım bile
ileri gidemezlerdi”. Matematiğin temelleri
hep doğudan atılmıştır. Doğu kültüründe doğa hep “tabiat ana” olarak
görülmüştür. Doğu kültüründe doğanın sömürülmesi anlayışı yoktur. “Sadece
ihtiyacın kadarını al, daha fazlası değil” anlayışı hakimdir. Bu tutum
sebebiyle bilimin sonuçları doğayı sömürmeye yönelik teknolojiye dönüştürülmemelidir.
Teknoloji doğaya zarar vermeyecek şekilde kontrol altında tutulmalıdır. Aksi halde
lanet olası o Bozon insanlığın sonu olacaktır.]
Çeviren: Galip Turpan
Kaynak: Sadhguru, Tanrı Parçacığı – Higgs Boson
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder