23 Ocak 2020

Tanrı Parçacığı – Higgs Bozon’unun Keşfi

23 Ocak 2020, 15:06
Ankara


Merhaba değerli okuyucularım. Bugün size iki hafta kadar önce konuşmalarını izlemeye başladığım bana göre çok değerli, çok gelişmiş bir zihne ve bilgiye sahip Hintli mistik ve düşünür Sadhguru’nun Tanrı Parçacığı (Higgs Bozon) hakkındaki konuşmasının tercümesini aşağıda sunacağım. Bu konuşma atom altı parçacıklar ve quantum fizikçilerin eleştirel yorumundan çok modern bilimin madde ve enerjiye yaklaşımının eleştirisidir. İki haftadır izlediğim konuşmaları içinde beni en çok etkileyen ve benim düşüncelerimle örtüşen bu son konuşmasını sizlerle hemen paylaşmak için içimde büyük bir heyecan duydum. Öğrendiğim değerli bilgileri kendime saklamak yerine paylaşmayı hayat felsefesi edinmiş biriyim. Sadhguru’nun aşağıdaki konuşmasının mümkün olduğunca çok sayıda insana ulaşmasını çok önemsiyorum. Çünkü Dünya gezegeninde yaşayan milyarlarca insanın sevgi ve barış içinde yaşaması için çok önemli. Bu konuşmanın özellikle çok sayıda bilim insanlarına ulaşması, onların bilimin ne için çalışması gerektiğini bir kere daha düşünmelerine yol açması bakımından önemli. Sadhguru’nun konuşmasını kelimesi kelimesine tercüme etmeye çalıştım. Ancak bazı kelime ve kavramları layıkıyla Türkçe’ye tercüme edememiş olabilirim. Aşağıda kaynak olarak videonun linkini verdim. Videoyu izlemenizi ve benim tercümemde yanlış olan yerleri düzeltmem için yorumunuzu yazmanızı rica ediyorum. Lütfen bu yazıyı siz de paylaşın ve insanlığın mutluluğu ve refahı için toplumsal bilincin iyi yönde yükselmesine katkıda bulunun.

Tercüme
[Fiziksel boyutun ötesine geçtiğinizde, mantığınız tamamen şimdiki çerçevesinin dışına çıkar. Çünkü diyalektik kültür içinde yaşadığımız için, aynı bilim farklı biçimlerde ifade edilmiştir. Hikayenin tamamını söylemeyeceğim. Bu çok uzun bir hikaye. Bu hikayeyi Dünya’nın en üst düzeydeki bilim insanlarından birine söyledim, ona açıkladım, bu böyle dedim, bu varlığın doğasıdır dedim. Bu Yogi Kanunundandır. Fakat bize şu söylenmiştir. “Bir şey ancak senin tarafından tecrübe edilinceye kadar ona inanma” Bu benim tecrübe ettiğim gerçekliktir. Bu şekilde giderseniz, bu vuku bulacaktır. Bu çok üst düzey bilim insanı ile konuştuğumda, bu böyle dedim. Bir grup bilim insanı vardı. Bunun benim içimde böyle olduğunu açıkladığımda, onlara ne düşündüklerini sordum. Dediler ki, “Sadhguru eğer söylediklerine bir matematiksel dayanak verebilirsen bu Nobel Ödülü alabilecek bir konu”.
“Bir matematiksel arka plan verebilir misin?” Dedim ki “Ben hiçbir zaman matematikle uğraşmam, söylediklerim benim için doğru ve benim bilgim beni şimdiki durumuma dönüştürdü ve o benim için doğrudur” Benim içimdeki her şey değişti, çünkü içimdeki bu boyuta temas ettim. Bunun için denklemlerle uğraşmak istemiyorum. Bu benim işim değil. Her neyse Nobel Ödülü falan almak da amacında değilim. Bunun için çok da utanmam.

Hikayeyi çok özet anlatacağım. Dolayısıyla içinde boşluklar olabilir. Eğer hikayenin tamamını anlatırsam içinde hiçbir boşluk olmaz. Bu mükemmel bir teori. Biz onu içimizde ispat ettik. O doğrudur. Fakat siz aynı şeyi ispat etmek için toprak altında 10 Milyar dolarlık bir sistem inşa etmek istiyorsunuz (ç.n CERN). Bu size kalmış bir şey. İstediğinizi yapın. Eğer bunun derinliklerine inmek istiyorsanız, kendi içinizde deneysel olarak ispat edebilirsiniz çünkü bu bütün evrenin yaratılışıyla tamamen aynı olarak yaratılır. Eğer bedeninize derinlemesine bakar ve nasıl yaratıldığını anlarsanız, evrenin nasıl yaratıldığı sonucunu çıkarırsınız. Şimdi bile bilim sadece sonuçların çıkarımlarında bulunmaktadır. Bugün modern bilim, evrenin sürekli genişlediğini ve sınırsız olduğunu kabul etmektedir. Sürekli genişleme bir yoga terimidir. Bilim insanları ona sınırsız evren demektedir. Eğer evren sınırsız ise, bir uçtan değer uca seyahat etmek ve onun doğasını keşfetmek imkansızdır. Evrenin doğasını keşfetmenin tek yolu insanın kendi içine dönmesi ve özünü keşfetmesiyle mümkün olabilir. Sabah bir muz yediğinizi düşünün, bu muz birkaç saat içinde hazmedilip sizin bedeninizin parçası oldu ve sizin bedeninize dönüştü. Yaratılışın kaynağı dışında bunu hiçbir şey başaramaz. Dolayısıyla eğer yaratılışın kaynağı burada içimizde ise, ve eğer yaratılış hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorsanız, kendinize dönüp ona sormanız gerekmez mi? Danışmak için kendiniz en iyi varlık değil misiniz? Yaratılış hakkında en doğru bilgiyi öğrenmek istiyorsanız, danışmak için en iyi şey kendiniz değil misiniz? Bunun için evrene gitmek zorunda kalsaydınız, bu işten vazgeçerdiniz. Eğer o değerli bilgi burada içinizdeyse, neden ona danışmıyorsunuz? Kendinize danışmamanızın sebebi çok basit olarak kendi düşüncelerinizle büyülenmiş durumdasınız da ondan. Sanıyorsunuz ki, tüm evreni düşünceyle kavrayabilirsiniz. Bu aptalca bir yaklaşımdır. Bilimin hayatını sürdürmesinin ve kabul görmesinin tek sebebi vardır. O da teknolojidir. Bilim sürekli yeni teknolojiler üretmektedir. Eğer böyle olmasaydı, bilim insanları sürekli eski teorilerini konuşmaya devam ederlerdi. Durum böyle olunca da toplum harcadıkları büyük paralardan dolayı bilim insanlarını alaşağı ederlerdi. Bu geçmişte oldu, bilim insanlarının sadece kuru teorilerle zaman öldürdüklerinde toplum onları alaşağı etmiştir. Bilim fayda sağladığı sürece değerlidir. Bilim yaratılışın veya insanın özündeki gerçekliği şimdiki yaklaşımıyla çözemez bunu hiçbir yaman yapamaz çünkü bilim şu anda insan zekası (ç.n İngilizce intellect kelimesinin karşılığı olarak zeka kelimesi kullanılmıştır) ile yol almaktadır. Zeka bir araç olarak sadece araştırma ve inceleme metodunu kullanır. Zeka ile çalışmanın tek yolu bütünü parçalamaktan ibarettir. (ç.n modern bilim maddeyi kavramak için onu atomlarına, ve şimdilerde de atom altı parçacıklarına bölerek ilerlemektedir) Bir bilim insanına bir çiçek verip bu çiçek hakkında bir şeyler bulmasını isterseniz, bilim insanının yapacağı ilk şey çiçeği parçalarına ayırmaktır. Eğer bilim insanına seni gösterip senin hakkında bilimsel çalışma yapmasını isteseydim, o zaman seni parçalarına ayırmaya ve dokularını kesmeye başlardı. Bu çiçeği parçalarsanız bir çok parçaları hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Çiçeğin yapısını bilirsiniz, kimyasını bilirsiniz fakat onun ilahi güzelliğini ve tamlığını idrak edemezsiniz çünkü çiçek bitkinin kendini ifade etmesi sonucu elde ettiği doyumdur. Çiçek bitki için en yüce amaçtır. O hayatın çiçek açmasıdır. Eğer bu çiçeği parçalara ayırırsanız bu gerçeği idrak edemezsiniz ve yaratıcının bu çiçek üzerindeki elini anlayamazsınız. Eğer bu çiçeği kendinizden daha değerli bilirseniz ve bütün dikkatinizi onun üzerine odaklarsanız, onun içinde tüm evreni görürsünüz. Eğer çiçeği parçalarsanız, taç yapraklarını elde edersiniz, yeşil yapraklarını elde edersiniz, sapını dilimlere ayırırsınız ve sonra bu parçalardan nasıl faydalanabilirim diye düşünürsünüz.

Şu anda bilim evrendeki her şeyi kendi faydamız için nasıl kullanabiliriz diye çalışmaktadır. Modern bilimin yaklaşımı böyledir. Ormanda yürürken bir kaplan sizi görünce ne düşünür? “Ne kadar semiz bir akşam yemeği buldum” der. Kaplanın böyle düşünmesi normaldir, çünkü bu onun doğasıdır. Siz ormandaki ağaçları görünce ne düşünürsünüz? Bazılarınız “şu ağaçlardan ne güzel kereste olur” diye düşünür. (ç.n. çok azınız ağaçların güzelliği üzerine derin düşüncelere dalar) Bu yaklaşım insan için normal değildir. Şu anda bilimin geldiği nokta budur. Her şeyden nasıl faydalanabilirim diye düşünmektedir.

Bilim, gözle görülmeyen (ç.n elektron mikroskop ile dahi görülemeyen) atomdan dahi nasıl faydalanabiliriz diye düşünmüştür. (ç.n bilim insanları ve mühendisler sonunda atom bombasını yapmış ve ABD yönetimi Japonya’ya 2. Dünya savaşında atom bombası atarak yüzbinlerde insanı öldürmüştür.) Bilim insanları Higgs Bozonunu keşfetmiş, ancak ilk düşündükleri şey nasıl bozon bombası üretebiliriz olmuştur. Amaçları da bozon bombası ile insanları ve yapıları bir çırpıda yok etmekmiş. İnsanları tüfekle öldürüp sonra cesetlerle uğraşmak istemiyorlarmış. İnsanların ve yapıların bedenlerindeki atomların içindeki protonları birbiriyle çarpıştırıp hiçbir artık bırakmadan yok etmekmiş amaçları. Size ateş edip öldürmek veya yakarak öldürmek yerine hepten yok etmekmiş amaçları. Fakat onlar size, bozonun keşfinin birçok faydalı teknolojik sonuçları olacağı ve tıpta kullanılacağını söyleyecekler. “Bozonun keşfi ile bunları yapabileceğiz şunları yapabileceğiz” diyecekler. Evet evet bunları biliyorum. Bilim ve teknoloji ürünleri ile hayattan nasıl faydalanabilirim diye düşünerek ilerleyemezsiniz. Bu anlayışla her şeyiniz olur fakat hiçbir şeyiniz olmaz. İnsanlar her şeye sahipler fakat hayatı hissedemiyorlar.

İnsan ölümle yüz yüze geldiğinde bir an için düşünür, hayatta istediği her türlü maddi şeye sahip olduğunu fakat hayatın kendisini kaçırmış olduğunu anlar. “Hayattan ne alabilirim, hayattan ne alabilirim ?” diye düşünen insan sadece hayatını sürdürür, hayatı dolu dolu yaşayamaz. Ne zamanki “hayata ne verebilirim? “diye düşünürseniz o zaman hayatı yaşayabilirsiniz. Vermek sadece para veya maddi şeyler vermek değildir. Bir ağaca baktığınızda kendinizi tamamen ona nasıl verebildiğinizdir. Bu hayatı yoğun bir şekilde bilmektir. Eğer buraya oturur ve bu ağaçtan ne kadar para kazanabilirim diye hesap ederseniz, o zaman hayatı kaçırırsınız. Tamamen.

Bana sorarsanız, sizin hayatınızı engelleyen böyle bir bilim sınırlandırılmalıdır. Bu sözlerim üzerine insanlar çıkıp Twitter’da tweet atacak ve diyecekler ki “Sadhguru bilimsel çalışmalara karşı”. Benim dediğim şu. Bilimsel çalışmalardaki temel dürtü olan bu “bu çalışmalar sonunda ne kadar kazanabiliriz” anlayışı biraz kontrol altına alınmalıdır, yoksa insanlar her şeye sahip olacak fakat hiçbir şeye sahip olamayacak. Eğer deneyimleriniz böyle olursa o zaman her şeyi yakıp yıkarsınız. Bilimin şimdiki yaklaşımı sürmeye devam ederse, bir zaman sonra gezegenimiz yaşanmaz duruma gelecektir. Başka gezegenlere taşınıp orada yaşamaya devam etsek bile bu yanlış anlayışı sürdürmeye devam edersek oraları da yaşanmaz hale getiririz.

Hayatı kolaylaştırmak ve yaşamı sürdürebilmek için fiziksel bilimler gereklidir, ancak eğer bilim insanları çalışmalarına finansör olan efendilerinin istekleri doğrultusunda bilim yapmaya devam ederlerse yanlış yolda olacaklardır. Eğer iş insanları sponsorluk yapıyorsa daha çok kar nasıl elde edebilirim diyeceklerdir. Eğer hükümetler sponsorluk yapıyorlarsa, daha güçlü ve yıkıcı silahlar nasıl üretilebilir diyeceklerdir. Şunu iyi anlamanız lazım. Son teknoloji ürünler hep silah sanayinde olmaktadır. Daha sonra insanlığın faydasına diğer alanlarda kullanılmaktadır.

Bu lanet olası Higgs Bozonu sonunda iyi bir şey yaptı. Tüm Dünya parçacık fiziğini konuşmaya başladı. Bunu beğeniyorum. Bu güzel. (ç.n 10 Aralık 2013 tarihinde Peter Higgs ve François Englert bu keşifleri sebebiyle Nobel Ödülü kazanmışlardır.) Fakat biliyor musunuz, bu keşfin matematiksel temellerini bir Hintli olan Boson atmıştır. Boson, Albert Einstein ile birlikte çalışmış ve Tanrı Parçacığının keşfinde çok önemli katkıları olmuştur.  Albert Einstein demiştir ki, “ Hintli matematikçilerin keşifleri olmasaydı, batılı bilim insanları bir adım bile ileri gidemezlerdi”.  Matematiğin temelleri hep doğudan atılmıştır. Doğu kültüründe doğa hep “tabiat ana” olarak görülmüştür. Doğu kültüründe doğanın sömürülmesi anlayışı yoktur. “Sadece ihtiyacın kadarını al, daha fazlası değil” anlayışı hakimdir. Bu tutum sebebiyle bilimin sonuçları doğayı sömürmeye yönelik teknolojiye dönüştürülmemelidir. Teknoloji doğaya zarar vermeyecek şekilde kontrol altında tutulmalıdır. Aksi halde lanet olası o Bozon insanlığın sonu olacaktır.]

Çeviren: Galip Turpan
Kaynak: Sadhguru, Tanrı Parçacığı – Higgs Boson


Hiç yorum yok:

BU YUNUS EMRE DENEN ŞAHIS ARTIK ÇOK OLUYOR

BU YUNUS EMRE DENEN ŞAHIS ARTIK ÇOK OLUYOR (Ömer Sami Ayçiçek. Araştırmacı-Yazar) Bu, Yunus Emre denen şahıs artık çok oluyor! Ben bu veli z...