20 Ocak 2021

Allah’ı Nasıl Görürüm? Körlükten Kurtulmaya Hazır Ol

 20 Ocak 2021 Ankara

Allah’ı Nasıl Görürüm? Körlükten Kurtulmaya Hazır Ol

İnsan tefekkür ederek kainat kitabını okumayı öğrenebilirse,

Çevresinde gördüğü her zerre ona Cenab-ı Hakk’ın yüceliğini telkin eder ve onu Marifetullah’a yaklaştırır.

Hz. Fuzuli ne güzel söyler. “Eğer arif, ilahi vahyi idrak edebilme yeteneğine sahip olsa, kainattaki her zerre, ona Hakk’ın emrini ulaştıran bir Cebrail kesilir.”

Cenabı Hakk şöyle buyurur, “Görebildiğiniz ve göremediğiniz şeyler üzerine yemin ederim ki, hiç şüphesiz o (Kur’an), çok şerefli bir elçinin (getirdiği) sözdür) (El-Hakka 38-40)

Görebildiğimiz ve göremediğimiz bütün varlıklar Allah’ın güç ve rububiyetinin (Rabbü’l alemin) ayetleridir. Onlarda düşünüp ibret alınacak sayısız hikmetler vardır.

Zerre kadar bir çınar tohumunun verimli bir toprak vasıtasıyla koca bir ağaç haline gelerek kazandığı muazzam ihtişam gibi.

Bizdeki tefekkür ve görmeye yönelik bir bakış ile Kur’an ikliminden beslenip güçlenmesi sonucunda ulaşılacak sır, hikmet ve ibretlerde muhteşem olacaktır.

Mevlana hazretleri buyurur, “Hakk’ı tanıyan iki göz sahibi olursan iki dünya alanını da dostla dopdolu görürsün”

Dostumuzla beraber oturmuşuz, buna rağmen dosta “Ey dost, dost nerede?” diye soruyoruz.

Dostun diyarında, yani Cenab-ı Hakk’ın mülkünde bulunduğumuz halde, aklımızı kaybettiğimizden ötürü “Dost nerede, dost nerede?” deyip duruyoruz.

Gafleti bertaraf eden gönüller için her şey Cenab-ı Hakk’ı anlatır.

Hakk’ı tanıyan arif kullar nazarında her varlık, ilahi kudretin bir tecellisidir.

Kainatta insana Rabbini tanıtmayan bir zerre bile yoktur.

Bütün kainatta müthiş bir ahenkle işleyen ilahi nizam (düzen), Cenab-ı Hakk’ın kudretinin açık bir nişanesi olduğunu, kainatın yaratılışının tesadüfle izah edilemeyeceğini, hiçbir şeyin boş yere yaratılmadığını gören gözlere açıkça sergilemekte, işiten kulaklara lisan-ı hal ile adeta haykırmaktadır.

Beşer idrak ve zevkinin ötesinde adeta bir gelin odası itinasıyla döşenmiş olan bu kainat, bitkileriyle, hayvanlarıyla, insanlarıyla, cemadatıyla, en küçük hücrelerine, zerrelerine, hatta atom içindeki elektron ve proton gibi esrarlı unsurlarına kadar ilahi kudret ve azamet tecellilerinin vitrinine benzer.

Gerçek akıl sahibi arifler nazarında, Cenab-ı Hakk’ın varlığını ve birliğini inkar etmek imkansızdır.

Bunun içindir ki, “Cenab-ı Hakk, her zaman ve mekanda tecellileriyle o kadar zahirdir ki, zuhururun şiddetinden gaibdir” denilmiştir.

Yani marifet ehline göre bizim beşeri gücümüz, Cenab-ı Hakk’ın zuhur şiddetini idrak edecek seviyede olmadığından Cenab-ı Hakk gaibdir (gizli, bilinmez).

Mesela bir odada 5000 wattlık bir lamba yansa, insanın gözündeki yetenek bu ışığın şiddetine dayanamaz, hiçbir şey göremez. Hal böyleyken milyonlarca güneşin şiddetinde ışığın sahibi olan Cenab-ı Hakk beşer idraki açısından gaiptir.

Gündüz ışığında bahar manzarasını seyreden insan, baharın yeşilliklerini rengarenk çiçekleri görürde onları görmesini sağlayan ışığın farkında olmaz. Halbuki gördüğü bütün renkleri ışık sayesinde idrak etmektedir.

Diğer bir misalle hava ile yaşıyoruz. Bizi çepeçevre kuşattığı halde onu göremiyoruz, ancak nefes alınca havanın varlığını hissediyoruz. Havayı göremediğimiz halde onu inkar etmek yerine hava olamazsa yaşayamayacağımızı biliyoruz. Bütün canlıların hayatiyeti ancak hava ile olduğunu biliyoruz.

O halde hayal ve idrak ötesi Cenab-ı Hakk hem en gizli hem de en aşikar olandır. Daha doğrusu zat olarak gizli tecelli olarak aşikardır.

Cenab-ı Hakk’ın biz kullarının önüne gayb perdesi çekmiş olması, imtihan içindir. Bu gayb perdesi olması iman bir teklif olmaktan çıkıp bir mecburiyet olurdu. Dolayısıyla iman etmenin kula kazandıracağı bir kıymet olmazdı. Nitekim bu perdenin kalkacağı ahirette hiç kimse Allah’ı inkar edemeyecektir. Fakat bu kabulün bir kıymeti kalmayacaktır.

Ku’an-ı Kerim’de müminler için “Onlar ki gayba iman ederler” buyrulmuştur. Bu hakikatleri layıkıyla idrak eden arif kullar, bu sonsuz kainattaki her varlık Cenab-ı Hakk’ın sonsuz kudretinin ve yüceliğinin birer tecellisi olduğunu anlarlar. Buna karşılık kalp gözlerine gaflet perdesi inmiş olanlarsa, bütün ilahi kudret, azamet, hikmet ve ibret tezahürlerini sıradan birer tabiat hadisesi veya tesadüfi olaylar olarak görürler.

Şairin dediği gibi “Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler” Yani kimin mülkünde olduklarından habersiz bir şekilde kendilerini hiçbir sorumluluğu olmayan başıboş bir varlık zannederler. Nefs ve şeytanın kulaklarına üflediği sahte hürriyet yalanına inanarak, kendi heva ve heveslerinin kulu kölesi olurlar. Sefaletlerini saadet ahmaklığına düşerler. Necip Fazıl’ın ifadesiyle “Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmaya kalkarlar” Sayısız ilahi lütuf ve nimetler içinde yaşadıkları halde ilahi nizama başkaldırma cüreti içinde gafilane bir ömür sürerler. Bu sebeple yaratılmışların en gelişmişi olan insanın, içinde yüzdüğü deryadan habersiz yaşayan balıklar gibi kainatı alık bir çehreyle seyretmesi ne dehşetli bir gaflettir.

Cüneyd-i Bağdadi diyor ki “Bazılarının görmemesi görmesinden iyidir” Zira onlar gördüklerinden ibret almazlar. Kainatta sergilenen ilahi kudret ve azamet tecellilerinden ibret alamayan, eserden yazara, sanattan sanatçıya intikal edemeyenlerin gönül gözü kör olmuş demektir.

Ayet-i Kerimede şöyle buyurulur “Resulüm seni yalanlayanlar hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı düşünecek kalpleri işitecek kulakları olurdu”. Ama gerçek şu ki gözler kör olmaz, lakin göğüsler içindeki kalpler kör olur”

İnsanı Eşref-i Mahlukat, yani yaratılmışların en şereflisi hususiyette, gökler ve yerlerdeki yaratılmış her şeye ibret ve hikmet nazarıyla bakmaktır.

Kur’an, kainat ve insanda sergilenen ilahi sanat harikalarının tefekküründe derinleşerek marifetullahtan nasip alabilmektir.

 

Kaynak: Aşk-ı Neva

 

 

 

09 Ocak 2021

Süt ve Süt Ürünleri Hakkında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar

Süt ve Süt Ürünleri Hakkında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar

Ankara 9 Ocak 2021

Sevgili kardeşim Allah'ın selamı rahmeti ve bereketi üzerine olsun.

Bugün sizlerle süt ve süt ürünleri hakkındaki kadim geleneksel tıp hakikatlerini paylaşmak istiyorum.

İnsanların ve memeli hayvanların doğumundan ölümüne kadar ihtiyaç duyduğu en temel besin süt ve süt ürünleridir.

Bir bebek doğduğunda hemen annesinin memesine yönelir. Bir kuzu doğduğunda hemen annesinin memesine sarılır. Kuzu insan yavrusu gibi annesinin yardımına ihtiyaç duymadan hemen ayağa kalkıp memeye koşar. Bu yüce Allah'ın bebeklere verdiği bir içgüdüdür. İçgüdü deyip geçiyoruz. Peki içgüdü nedir, kaynağı nedir, hakikati nedir? Bu soruların cevabını bulmak için tefekkür etmek, ilim bilmek gerekir. Ben biliyor muyum? Hayır düşünüyorum araştırıyorum. Şimdi aklıma geldi. İster kuzu olsun ister insan yavrusu doğunca memeye yönelmesinin sebebi, memenin sütün kokusudur diyebiliriz. Peki bebek doğar doğmaz kokuları ayırt etmeyi nereden biliyor? Bunun gibi soruları çoğaltabiliriz. Allah ilmimizi artırsın. 

Bugünkü amacımız süt ve süt ürünlerinin faydalarını ve zararlarını araştırmak ve edindiğimiz bilgileri paylaşmaktır.

İnsan yavrusu için 2 yaşına kadar gerekli olan tek besin anne sütüdür. Bu gerçeği her anne bilir. Ancak günümüzde maalesef TV reklamlarına bakıp bazı anneler bebeklerini 2 yaşından önce ek mamalarla beslemeye başlamaktadırlar. 

İnsan yavrusu 2 yaşından sonra midesindeki süt hazım sistemini kaybeder. Artık süt, içindeki mikroplar ve bağırsakta yaşayan faydalı bakteriler yardımıyla sindirilir. İnek sütü dahil bütün hayvanların sütü sağıldıktan hemen sonra ılık ılık içilmelidir. Çünkü süt yeni sağıldığında sindirimi kolaylaştıran bakteriler ve enzimler içerir. 

Antibiyotik tedavisi görenlerde zararlı mikroplarla birlikte bağırsaklardaki faydalı bakterilerde yok edildiği için; süt hazım olmaz, aşırı balgam birikimine, kireçlenmeye ve bunun sonucunda kemik erimesine, karaciğer, dalak ve damarlarda tıkanıklığa, katarakta, safra kesesi ve böbrek taşlarına sebep olur.

Farklı ineklerden sağılarak karıştırılan ve pastörize edilen süt ancak kaynatılarak, ılıdıktan sonra zencefil ve bal katılarak içilebilir. Sütlü tatlıların üzerine serpilen zencefil veya tarçının sütlü tatlının hazmını kolaylaştırdığını hepimiz biliriz.

Süt içecek değildir, yemektir. Bu sebeple sütü küçük yudumlarla, ağızda bekleterek içmek gerekir. Süt içtikten sonra çok hareket etmek, uyumak veya yemek yemek böbrek ve mesane taşlarına sebep olur. (özellikle kan grubu 0 ve A olanlar)

Sütün faydaları

Doğal taze sütü balla içmek rengi güzelleştirir. Kilo aldırır. Fazla kilonuz varsa ballı içmemek gerekiyor demek ki. Ballı süt yaşlı insanları kuru ve soğuk mizacına iyi gelir. Kuruluğu azaltır, soğukluğu dengeler. 

Sütün zararları

Tümör ve kanser, karaciğer, dalak, böbrek ve deri hastalıklarına, bağ ağrısı, kulak çınlaması ve baş dönmesi gibi hastalıklara süt zararlıdır. Bu hastalıklar için sadece deve sütü faydalıdır. Ancak ülkemizde deve sütü üretilmiyor maalesef.

Evde mayalanan doğal yoğurdun faydaları

Karışık ve pastörize sütü kullanmanın en iyi yöntemi yoğurt yapmaktır. Ev yapımı yoğurdunuzu cacık yapın. Cacık ateşi düşürür. Soğan da katılırsa enfeksiyon hastalıklarına iyi gelir. Kaymağını alıp yoğurdu kaynatarak içmek ishali, hatta kanlı ishali dahi durdurur. Yağlı yoğurt yeni yanıkta, özellikle güneş yanığında ağrıyı dindirir ve kısa zamanda iyileştirir. Yoğurt suyu kanı temizler, karaciğer ve dalaktaki tıkanıklığı açar, böbrek taşlarını eritir ve sarılığa iyi gelir yani karaciğeri temizler. Haricen kullanılan yoğurt suyu yaraları temizler ve kapatır. Çilleri yok eder, uçuğu kısa zamanda iyileştirir. Aç karna yoğurt suyu içmek gazı giderir, bağırsaktaki mikro florayı zenginleştirir. Yoğurt suyu ile yıkanan saçlar parlar ve çabuk uzar.

Peynirin faydaları ve zararları

Peynir yapılırken sütün suyu ayrıldığı süzüldüğü için süt ürünleri içinde sindirimi en zor olandır. Peynir yapılırken süzülen yeşil suyun faydasını telafi etmek için peyniri sebzelerle ve salatayla yemek daha iyidir. Eski hekimler, "peyniri yalnız yemek hastalık verir, cevizle yemek şifa verir" demişler. Raf ömrünü uzatmak için peynirin içine katılan koruyucu maddeler peynirin hazmını çok zorlaştırır. Peynirin fazlası; vücutta kireçlenmeye, böbrek ve mesane taşlarına, damar tıkanıklığına ve kemik erimesine sebep olur. Doğru bildiğimiz yanlışlardan biri budur. Peynir bilindiği gibi kemikleri güçlendirmeyip bilakis zayıflatıyor. 0 grubu kan grubu olanlar küflü peynir yemeleri gerekiyor. Çünkü küflü peynirdeki mikroorganizmalar (faydalı bakteriler) peynirin hazmını kolaylaştırır. Kan grubu "0" olanlar haftada 2-3 defadan fazla ve 30-50 gramdan fazla peynir tüketmemelidir.

Tereyağının faydaları ve zararları

Tereyağ mide ve barsakları rahatlatır, vücudu kuvvetlendirir. Eski zamanlardan beri merhem ve ilaç yapımında kullanılır. Kan grubu "0" veya "B" olan sağlıklı insanlar haftada 3-5 defa tereyağ tüketebilir. Ancak kan grubu "A" ve "AB" olanlar tereyağ hazmetmekte zorlanır. Hazım edilemeyen tereyağ kalıntıları sivilce, çıban, ve damar tıkanıklığına yol açar. Nüfusunun büyük çoğunluğu "A" kan grubu olan Tibet'te halk tereyağını küflendirerek yer. Peynir gibi, tereyağ da küflendikten sonra hazmı kolaylaşır. 

Sağlıklı ve huzurlu günler dileriz. Selam ve sevgiler.

Galip Turpan

Kaynak
1. Gerçek Tıp, Dr. Aidin Salih
2. İnternet


03 Ocak 2021

Sağlık Üzerine Sohbet-03 Ekmek, Temel Besinimiz

 Ankara, 3 Ocak 2021

Sevgili kardeşim günün ve gönlün aydın olsun. Farkındalığın geniş olsun

Bugünkü konumuz ekmek, temel besinimiz. Kutsalımız

Kutsalımız dedim. Birçoğunuz bilirsiniz. Analarımızdan öğrendik. Biz çocukken ekmek yere düştüğü zaman alıp öpüp başımıza koyardık. Binlerce yıldır, buğday ekilip hasat edilmekte ve ekmek üretilmekte ve yenmektedir. Ancak son zamanlarda aklı evvel bazı diyetisyenler, doktorlar hatta profesörler ekmeği sofranızdan kaldırın diye fetva veriyorlar. Bizde bu sözlere kanıp uzun süre ekmek yemedik. Ekmek kilo yapar dediler. Bu söz doğrudur. Ancak beyaz undan yapılan kepeği alınmış ekmek nişastalı ekmek kilo yapar. Ekmek yemeyin diyen diyetisyenler ve doktorların sözlerinde de doğruluk payı olabilir. Bu konuda lütfen yazımızın sonunda yazdıklarımızı okuyun.

Lafı çok fazla uzatmadan geleneksel tıp ekolünden gelen Dr. Aidin Salih hanımefendi ekmek konusunda neler söylemiş onları sizinle paylaşalım.

"Buğday tanesinnin bütün vitaminleri, enzimleri, mikro elementleri oğulcukta, kabukta ve kabuk altında yer alır. Tanenin merkezinde ise derin uyku halindeki nişasta vardır. Buğday ıslanınca su, enzimleri eriterek, mikro elementleri ve vitaminleri canlandırır ve nişastaya akıtır. Enzimler nişastayı hafif şekere çevirerek oğulcuğa gönderir. Oğulcuk harekete geçer filiz çıkarır ve hayat başlar. Enzimlerin buğday kabuğunun içinde hapsedilmesinin ve nişastanın uyku halinde tutulmasının hikmeti enzimlerin nişasta ile karışmaması, buğdayın zamanından önce filizlenmemesi ve yüz yıllarca saklanabilmesi içindir." (Burada bir saptama yapmak istiyorum. Arkeologların yaptıkları kazılarda binlerce yıl öncesinden kalma ve bozulmamış buğday bulunmuş.) 

"Buğdaydan un yaparken kabukları (kepeği) eleyerek atmak ve sadece ağır ölü nişastayı un olarak kullanmak cahillikten başka bir şey değildir. Peygamberimiz buna asla izin vermezdi. Beyaz undan yapılan ekmeğin hazmı ağırdır, kanın asit seviyesini yükseltir. Safra kesesi, böbrek ve mesane taşlarına, kılcal ve toplar damarlarda tıkanmalara sebep olur. 

Şöyle fırından taze çıkmış taze ekmek ve pide yemeyi çok seviyoruz değil mi? İşte bunu yaparken bedenimize kötülük yapıyoruz. Dr. Aidin Salih diyor ki. "Sıcak mayalı ekmek bir çok hastalık ve bağırsak kurtları için yeterli sebeptir. Mayalı ekmek piştikten en az 3 saat sonra yenmelidir. Fakat mayasız yufka veya doğal mayalı hamurdan yapılan tandır ekmeği arada sırada sıcak da yenebilir."

"En sağlıklı ekmek taze öğütülmüş ve kepekli eski buğdaydan (genetiği değiştirilmemiş, GDOsuz) şerbetçiotu veya nohut mayası gibi doğal maya ile hazırlanıp tandırda pişirilen ekmektir. (Bendeniz de bir ekleme yapayım. Taş fırında odun ateşinde pişirilen ekmek de çok sağlıklıdır.) Ekmeğin hazmını kolaylaştırmak için hamura çörekotu, zencefil, anason, keten tohumu, kakule, dereotu tohumu katılabilir." 

Günümüzde bilinçli hanımlar artık evde kendi ekmeklerini kendileri yapıyorlar, doğru da yapıyorlar. Biz henüz bu bilince ulaşamadık herhalde, kendi ekmeğimizi kendimiz yapmaya başlayamadık. Çocukluğumuzda annemiz hamuru yoğurur bizde fırına götürür kendi ekmeğimizi yapardık. Sonra modern fırınlar çıktı. Bize beyaz ekmek yedirmeye başladılar. yazık ki ne yazık. Modern hayat sağlıklı ekmeğimizi de elimizden aldı.

"Arka arkaya 2 günden fazla buğday ekmeği yememek, çavdar, pirinç, arpa veya yulaf ekmeği ile dönüşümlü yemek gerekir. Ekmek tereyağ, zeytinyağı, içyağ, bal, reçel, ve yağlı sebze yemekleriyle yenebilir. Ancak et, tavuk, balık tahıl, süt gibi yiyeceklerle birlikte ekmek yemek hazmı zorlaştırır ve sağlığa zararlıdır."

"Bugün kara buğday gibi eski buğday türleri, arpa ve çavdar artık tarihe karışmıştır. Bunların yerini genetiği değiştirilmiş yeni tahıl türleri almıştır."

Şimdi de isterseniz bunun ne zaman ve neden yapıldığı konusunda gazeteci yazar Mehmet Ali Bulut'un sözlerini aktaralım. "Rockefeller ailesi genetiği değiştirilmiş buğdayı Kolombiya'da ürettirip 1954 yılında öncelikle Türkiye'ye ve Pakistan'a sokmuştur. Zamanın bilgisiz bilinçsiz hükümetleri bu GDO'lu buğdayları satın alıp vatandaşına yedirmiştir." Neden acaba diye düşündünüz mü? Nedenini öğrenmek için Youtube'da Mehmet Ali Bulut'un videolarını izleyin.

Şimdilerde toplumumuzda bilinç gelişti. Ne olduğunu bilmesek bile çok yaygın bir şekilde herkes GDO'lu ürün karşıtı oldu. Ancak bu konuda hepimizin çok bilgilenmemiz, bilinçlenmemiz ve bize giydirilmek istenen deli gömleğinin farkında olmamız lazım.

Sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyorum.

Selam ve sevgilerimle

Galip Turpan


02 Ocak 2021

Sağlık Üzerine Sohbet-02 Su, Hayat Kaynağımız

 Ankara, 2 Ocak 2021

Sevgili kardeşlerim merhaba. Gününüz ve gönlünüz aydınlık olsun.

Bu günkü konumuz su. Hayat kaynağımız. 

Sadece biz insanlar için değil, hayvanlar ve bitkiler içinde hayat kaynağı. Besin zincirindeki denizlerde yaşayan tek hücreli hayvan ve bitkilerden biz insanlara kadar su hayat kaynağı. Su, yani H20 molekülü sihirli bir madde. Bu molekül sayesinde canlılık kazanıyoruz. Suyun hayatın başlangıcı ve kaynağı olduğunu bilen bilim insanları, uzayda diğer gezegenleri araştırırken, dünyamızdakine benzer hayat olabilecek gezegenleri araştırırken, oralarda su olup olmadığını araştırıyor.

Suyun bedenimiz için ne kadar önemli olduğunun göstergelerinden en başta geleni şudur. Vücudumuzun % 70'i sudur. Bedenimiz ne kadar susuz kaldığı zaman zaman ölüm gerçekleşir sorusunu internette araştırdım. Prof.Dr. Mustafa Özdoğan diyor ki "Genel olarak, yetişkin bir kişinin 1 ila 2 ay arasında yemeksiz hayatta kalması muhtemeldir. Buna karşın yiyeceklerde olduğu gibi, insanların susuz ne kadar yaşayabileceğini tam olarak söylemek zordur. Sağlıklı bir yetişkin genelde 3 güne kadar susuzluğa dayanabilirken, bu sürenin çok nadir olarak 8-10 güne kadar uzayabildiği görülmüştür"

Bedenimize faydalı olabilmesi için suyun temiz olması gerektiğini hepimiz biliyoruz. Şimdi size çok fazla bilinmeyen su hakikatlerinden bahsedelim. Suyu mümkünse doğal kaynağından, akarsudan doldurup içmek en doğrusudur. Doğal kaynak suyu hafif sudur. Tabi ki günümüzde bunu yapmak biz özellikle şehirlerde yaşayanlar için kolay değil. Bu gerçeği bilen insanların arabalarına su bidonlarını doldurup kaliteli, şifalı temiz su kaynaklarına gidip bidonlarını doldurup evlerine geri döndüklerini gördüm.

Doğal kaynağından su bulamayan biz şehirlilerin yapacağı en doğru şey, damacana su içmek. Ancak damacana plastik olmamalı. Biliyorsunuz günümüzde plastiğe savaş açıldı. Plastiğin zararını hepimiz biliyoruz. Cam damacanada kaynak suyu satan su şirketleri var. Onları araştırıp o suyu tütekmek lazım.

Cam damacanada su satın alacak maddi gücünüz yoksa, o zaman çeşme suyunu sürahiye doldurup en az 4-5 saat beklettikten sonra içindeki klor gazının uçmasını bekledikten sonra içmek daha iyidir. Biliyorsunuz şebeke suyu baraj veya gölden gelir ve bu su ağır sudur. Ayrıca şebekeden gelen basınçlı su çok yol kat ettiği ve çok sayıda boru dirseğini döndüğü için suyun kristal yapısı ve enerjisi bozulur. Eskiden atalarımız suyu toprak testide bekletip içerlerdi. Çocukluğumdan hatırlıyorum. Toprak testiden içtiğim suyun tadını hiç bir suda bulamıyorum. Suyu dinlendirmek için cam veya bakır sürahide bir gece bekletmek iyidir. 

Suyun şifasından faydalanmak için sürahiye dua okumak da faydalıdır. Suyun hafızasının olduğunu biliyor musunuz? Japon Bilim İnsanı Dr. Masaru Emoto su ile deneyler yapmış ve suyun hafızası olduğunu bulmuştur. Suya güzel sözler söylendiğinde, hafif müzik dinletildiğinde ve sonra dondurulduğunda buz kristallerinin çok güzel, kötü sözler söylenip rock müzik dinletildiğinde buz kristallerinin şekilsiz olduğunu keşfetmiştir. Bu konudaki videoyu izlemek isterseniz lütfen aşağıdaki web sayfasına gidin.
https://youtu.be/63KB4OL-sY0

Ayrıca "H2O sen aziz bir molekülsün" isimli şiirimi okumak isterseniz aşağıdaki sayfaya gidin

https://galipturpan.blogspot.com/2020/07/h2o-sen-ne-aziz-bir-molekulsun.html

Din inancından kaynaklanan bu bilgiye sahip atalarımız suya dua okurlardı. En azından hepiniz bilirsiniz, suyu içmeden önce besmele çekilir.

Şimdi de sizlerle geleneksel tıp ekolünden gelen merhume Dr. Aidin Salih hanımefendinin su hakkında yazdıklarını paylaşmak istiyorum.

"Hz.Muhammed (sav), Dünya'da ve ahirette de içeceklerin efendisi sudur" demiştir.

Su vücutta nemi dengede tutmak, sindirim, sindirilen besinlerin emilimi ve hücrelere taşınması, fazlalıkların ve zararlı maddelerin eritilerek dışarı atılması gibi bütün bu bedensel işlemler yegane eritici olan su vasıtasıyla gerçekleşir. Ayrıca proteinleri bir arada tutan, hücreyi ve dokuları yapan sudur, yani H2O molekülüdür.

Su molekülleri enerji bağıyla birbirine bağlanarak kristal bir kafes oluşturur. Su moleküllerini bir arada tutan bu enerji bağı, dışarıdan gelen olumlu be olumsuz etkilere açıktır. Suyun hafif ya da ağır olması bu enerjinin pozitif ya da negatif olmasına bağlıdır. 

Sözlerimi dervişlerin birbirlerine söyledikleri bir sözle bitirmek istiyorum.

"Su gibi ol Aziz'im"

Selam ve sevgiler

Galip Turpan


01 Ocak 2021

Sağlık Üzerine Sohbet-01 Hava Kalitesi

 Ankara, 1 Ocak 2021

Sevgili kardeşim yeni yılını kutlar sağlıklı huzurlu ve mutlu bir ömür dileriz.

Yeni yılın bu ilk günüyle birlikte inşaAllah beden, akıl ve ruh sağlığı konusunda edindiğim yeni bilgileri sizlerle paylaşmaya başlayacağız. 

Bugünden itibaren bir süre beden sağlığı üzerine bilgiler paylaşacağız. Güzel Türkçe'mizde "Her şeyin başı sağlık" ve "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" diye iki atasözümüz var. Çok doğru. İnsan ancak bedenen sağlıklı ise sağlıklı ve doğru düşünebilir. Sağlıklı ve doğru düşünmekten ne anlıyoruz. Bu konuları daha sonra konuşacağız. İnsan bedenen sağlıklı ve akıl sağlığı yerindeyse ruhsal doyumu huzuru ve mutluluğu yakalar. Bu cümleden olarak hemen kısaca şunu söyleyelim. Beden inceldiyse, hücreler arınıp kirlerinden temizlendiyse, işte o zaman ruhsal gelişimi gerçekleşir, uyanır, farkındalığı artar. Ruhsal gelişim konusunda şimdilik bu kadar söyleyip geçelim çünkü ilerleyen günlerde ruh konusunda derinlemesine değineceğiz.

Bugünün konusu hava kalitesi. Bedenimizin en temel ihtiyacı temiz kaliteli sağlıklı havadır. Hava canlıların (bitki, hayvan, insan) yaşam enerjisidir. Havanın ruhla da ilişkisi vardır. Havasız 3 dk dan fazla yaşayamayız. Nasıl ki bitkiler havadan aldıkları oksijen, topraktan aldıkları su ve mineraller ve güneş ışığı ile fotosentez yapıp besin üretip büyüyorlar ve hayvanlara ve biz insanlara gıda sunuyorlarsa, bir insanlar da oksijen molekülü sayesinde yediğimiz içtiğimiz gıdaları sentezleyip enerji ve hücre üretip büyüyoruz ve hayatımızı sürdürüyoruz. 

Hava kalitesi bedensel sağlığımızı belirleyen en temel unsur. Zehirli gazlar ile kirlenmiş havayı soluduğumuzda kısa sürede hastalanır ve hatta ölüme gideriz. Bu yazdıklarımızın herkesçe çok iyi bilinen konular olduğunu biliyor. Hava konusunda yazı yazmak kolay değil. Ancak bedenimizin en temel ihtiyacı temiz hava olduğu için bu yazı dizisine hava ile başladık. 

Şimdi size hava ve nefes ile ilgili az bilinen bilgileri paylaşmak istiyoruz. Biliyorsunuz doğumla birlikte alığımız ilk nefes ile ölüm anında verdiğimiz son nefes arasında geçiyor şu kısacık hayat. Nefesin tasavvufta özel bir önemi vardır. Şeyh bilgisini dervişine nefes ile verir. Nefes insan hayatında çok önemlidir. Dilimizde "haydan geldik huya gidiyoruz" diye bir söz vardır. Bu söz esas anlamı çok kişi tarafından bilinmez. Halk arasında yanlış anlamda kullanılır. Doğrusu şudur.  Hayy Allah demektir. Hayy Allah'ın isimlerinden biridir. Hu kelimesi de Allah anlamındadır. Hayy'dan gelip Hu'ya gideriz. Nefes alırken Hayy sesi çıkar, ve nefes verirken Hu sesi çıkar. Ömür dediğimiz Hayy ile Hu arasındadır. 

Size birazda nefes alıp verme tekniğinden bahsedelim. Hint kökenli Ayurveda (sağlık bilimi)'inde uygulanan Pranayama (nefes) tekniği vardır. Yoga'da öğretilen bir nefes tekniğidir.

Sessiz sakin bir odada koltuğa veya yere bağdaş kurup oturun. Gözlerinizi kapatın. Sağ elinizin baş parmağı ile sağ burun deliğinizi kapatın ve sol burun deliğinden nefes alın, yine sol burun deliğinizde nefes verin. Sonra sağ elinizin işaret parmağı ile sol burun deliğini kapatıp sağ burun deliğinden nefes alın ve aynı delikten nefes verin. Sonra yukarıdakileri 4-5 dk tekrarlayın. Normal tempoda ve içinizden geldiği gibi derinlikte nefes alıp verin. Zihninizin durulduğunu, dinginleştiğini, huzura kavuştuğunu fark edersiniz. Bu nefes tekniği zikirden/meditasyondan önce yapılır. Bedeni zihni ve ruhu dinlendirir huzura kavuşturur. 

Nefesiniz bol olsun. Allah sağlıklı uzun ömür versin.

Bir sonraki yazımızda su konusunda bildiklerimizi paylaşacağız. 

Selam ve dua ile...

Galip Turpan

BU YUNUS EMRE DENEN ŞAHIS ARTIK ÇOK OLUYOR

BU YUNUS EMRE DENEN ŞAHIS ARTIK ÇOK OLUYOR (Ömer Sami Ayçiçek. Araştırmacı-Yazar) Bu, Yunus Emre denen şahıs artık çok oluyor! Ben bu veli z...