Ankara 13.11.2022
KUR’ÂN’DA FÂHİŞE KAVRAMI
Toplumda “fâhişe” denildiği zaman, insanların akıllarına
hemen kadın gelir.
Fâhişelik kavramı kadına yapıştırılır.
Toplumda fâhişelik kavramı, kadınların erkeklerle para
karşılığı ilişkiye girmesi diye bilinir.
Oysa Kur’ân’da bu kavram toplumun kullandığı anlamda
değildir.
Fahişe kavramı, kadın ile ilgili değildir.
Fâhişe, kadına takılan bir lakap değildir.
Fâhişeden maksat, kadın değildir.
Fâhişe; ahlâksız, hayâsız, erkeklerle bilmem ne yapan kadın
demek değildir.
Fahiş kelimesi de buradan gelir.
Bir mal ederinden fazla satıldığı zaman, “Bunun fiyatı çok
fahiş” denilir.
Kur'ân'da "fâhşa" kelimesi 30 âyette geçer.
Fâhşa kelimesi; haddi aşmak demektir.
Haddini bil, haddini aşma, hadsizlik yapma kavramı da
buradan gelir.
Haddi aşmak; ölçüyü kaçırmak, sınırı geçmek, kendine nispet
çıkarmak, Allah’a ait olanı kendine nispet etmek demektir.
Kur’ân’a göre fâhşa-fâhişe-fuhş kelimesi şu anlamlara gelir:
Haddini aşmak, benlik içinde olmak, kibre düşmek…
Gururlanmak, “Allah var ben de varım” demek…
“Ben benim, sen sensin” demek, bedenlerin sahibinin Allah
olduğunu unutmak…
Kendi çıkarı için zalimlik yapmak…
Aşırı gitmek, ölçüyü kaçırmak, sınırı geçmek…
Fenâ hallerde kalmak, dünyaya bağlanmak, Allah’ı unutmak…
Allah'ın ulvîyetinin yanında yokluğunu bilmemek, kendine
vücûd nispet etmek…
Allah’a teslimiyet içinde olmamak, kendi egosuna teslim
olmak…
Kur’ân’a göre her kim; Allah'ın ulvîyetinin yanında kendine
benlik isnat ediyorsa, vücûdun sahibini kendi sanıyorsa, o kişi fâhşa-fâhişe
durumuna düşmüş demektir.
Bedenlerin ardında bedenlerin sahibini göremeyen, benlik
içine düşen fâhşa durumuna düşmüş demektir.
Her kim haddi aşıp, vücûdu ve vücûddaki sıfatları kendine
nispet ediyorsa, o kişi haddi aşmıştır, fâhişe durumuna düşmüştür.
Kur’ân’da, fahşa-fahişelik durumuna düştüğümüzde, bu
düştüğümüz gafletten nasıl kurtulacağımız bildiriliyor.
Ankebût Sûresi 45: "İnnes salâte tenhâ anil fahşâi vel
munker."
Meâli: "Muhakkak ki her an Hakk’a bağlılık şuuru ile
hareket etmek; haddi aşmışlığı, aşırılığı, kendine varlık isnat etmeyi, tüm
fenaları engeller."
Âyeti incelediğimiz zaman anlıyoruz ki, Allah’a şahit olup,
O’na her an teslimiyet içinde olmak, fâhşa durumuna düşmeyi ve kötü haller
içinde olmayı engeller.
İnsan kendi vücûdunu sahibini bilmeli “benim vücûdum”
dememelidir.
Vücûd Allah’a aittir, insana emanet edilmiştir.
İnsan o emanete iyi bakmalıdır.
İnsan, kendi var etmediği, kendi şekillendirmediği, doğumu
ve ölümü kendi planlamadığı bir vücûdu, kendine nispet etmemelidir.
İnsan, vücûddaki işleyişte ve sıfatlarda asla muktedir olan
değildir.
İnsan, vücûdda olan kâlbin atmasında, kanın dolaşmasında,
hücrelerin çalışmasında, sindirim, boşaltım gibi olan faaliyetlerde asla
muktedir olan değildir.
Göz kapağının açılıp kapanması bile insanın elinde olan bir
şey değildir.
Vücûdda fâil olan, mevsuf olan, mevcûd olan olan ancak
Allah'tır.
Vücûdun sahibi Allah’tır, Allah bunu vücûdda olan
işleyişinde ve sıfatlarında her an gösterir.
İşte kişi, vücûda benim deyip, haddi aşmamalıdır, yani
fâhişe durumuna düşmemelidir.
Ahzâb Sûresi 30: "Min kunne bi fahişet" "Ben
benim deyip kendini üstün gören."
A'râf Sûresi 28: "Ve izâ faalû fâhişeten"
"Bir benlik içinde haddi aşanlar."
Nisâ Sûresi 22: "Kane fâhışeten" "Benlik
içinde olan."
İşte Kur’ân’ı incelediğimiz zaman anlıyoruz ki, her kim
Allah’ın ûlviyetinin yanında kendine benlik nispet ediyorsa, o kişi fâhşa-fahişe
durumuna düşmüştür.
Yine bu düştüğümüz durumdan kurtulmanın yolu, Ankebût Sûresi
45. âyette çok güzel bildirilmiştir.
Salât şuuruna erişmek, her an Allah’a bağlılık içinde olmak,
O’ndan asla ayrı olmadığını bilmektir.
Salât, namaz diye de çevrilir, namaz farsça bir kelimedir.
Kişi namazda Allah’a yönelir, onunla birlik içinde olduğunun
şuuruna ulaşır.
Ve kişi her anını namazda imiş gibi geçirir, sosyal
yaşantıda, ikili ilişkilerde her an namazdaymış, yani Allah’ın huzurundaymış
gibi hareket eder.
İşte bu durum kişiyi, fâhşa-fâhişelikten ve kötü hallere
düşmekten korur.
Salât kelimesinin Türkçe karşılığı; bağlılık içinde olmak,
birlik içinde olmak, her an iletişim içinde olmak demektir.
İnsan, her an Allah’a bağlı olduğunu, O’nunla bir olduğunu
asla unutmamalıdır
İnsan, kendine vücûduna dönmeli, o vücûdun nasıl oluştuğunu,
nasıl bir kaynaktan geldiğini düşünmelidir.
İnsan kendi vücûdunu var etmedi ve kendi vücûdunda her an
olan işleyişin sahibi de değildir.
Kâf Sûresi 16: “Ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîd.”
Meâli: “Ve Biz ona şahdamarından daha yakınız.”
İşte insan, bu yakınlığı idrak edebilmesi için salât şuuruna
erişmelidir.
Salât şuuruna erişen, hep o şuurla hareket eden,
fâhşa-fahişelik durumuna düşmeyecektir, yani haddi aşmayacaktır, Allah’ın
ulviyetinin yanında kendine varlık isnat etmeyecektir.
İşte Kur’ân’ı incelediğimiz zaman, fâhişe kavramının
toplumda kullanıldığı gibi olmadığını görüyoruz.
Toplumda, fâhişe kavramını bayan kardeşlerimize
yapıştırarak, en büyük fâhişeliği yaptık, fark edemedik.
Kadını hep aşağıladık, fâhişe, orospu, kahpe, dedik.
Bu kelimelerin asli anlamlarını hep saptırdık ve kadınlara
yapıştırdık.
Oysa:
Fâhişe: Haddi aşmışlık, benlik, gurur, kibir, içinde olmak,
Allah’ın ulviyetinin yanında kendine varlık nispet etmek demekti, ama bizler
kadın kardeşlerimize yapıştırdık.
Orospu, Farsça “ruspî” sözünden gelir. “Ak yüzlü”
"parlak akıl" demektir.
Diğer bir anlamı da; değişik planlar yapan, kurgulayan,
hemen akıl eden, problem çözen, ikna eden, başka bir çare bulan, gibi anlamlara
gelir.
Ama bizler kadın kardeşlerimize yapıştırdık.
Kahpe: Arapça, “ḳḥb-kahba” kökünden gelir, dönen, dönek,
yolundan sapan, vazgeçen, gibi anlamlara gelir.
Bu kavramı da kadın kardeşlerimize yapıştırdık.
Kavramları asli anlamlarına göre kullanmamak ta haddi
aşmaktır, yani fâhişe durumuna düşmektir.
Lütfen dilimizden akan kavramların asli anlamlarını bilerek
kullanalım.
Lütfen, Kur’ân’a saygı duyalım.
Lütfen, Kur’ân'ı anlamak için okuyalım.